31 Temmuz 2020 Cuma
Can
Sosyal medyada gezinirken bir haber dikkatimi çekti arkadaşlar. Son 21 saatte 10 kadın cinayeti işlenmiş, 10 can alınmış. Bu yazacaklarımın feministlikle alakası yok insan olarak düşünüyorum sadece; güçlünün güçsüzü ne denli katlettiğini gösteren bir günmüş. Yok efendim yasak aşk yaşadığı sevgilisiymiş, yok efendim kıskançlıktan dolayı nevri dönmüş gibi klasik nedenler sıralanıyor tabii, Bir kere bunları geçeceksin arkadaşım, kendinde Allah’ın verdiği canı alma hakkını nasıl görebiliyorsun. Bu canilik doğal felaket olan koronayla günlük vefat sayısı bakımımdan neredeyse yarışacak duruma gelmiş. Ne kadar üzücü değil mi? Yine sosyal medyada gezinirken bir haber daha dikkatimi çekiyor. Eşine seni öldüreceğim diyen kişiyi ihbar sonucu polis bir durduruyor ki adam donanımlı ötesi yani savaşa gitse bu kadar teçhizat olur görünce nutkum tutuldu. Herhalde eşine seçme hakkı verecekti bunla mı yoksa şunla mı öldüreyim seni. Yaa benim aklım ermiyor bu olaya cidden eremiyor. Bir de tarih boyunca erkeğin kadını koruyup kolladığı söyleniyor (ki bence kimse kimsenin korumasına muhtaç bir şekilde yaşamamalı) da kime karşı korunuluyormuşuz. Böyle yapacaksanız bırakın arkadaşım kimse kimseyi korumasın!!!
21 Temmuz 2020 Salı
Kadın
Günün nasıldı Nilay diye sorarsanız baş ağrılıydı maalesef derim. Nedenini tahmin edersiniz, sabah açığa çıkan insan vahşetinden dolayı. Allah’ın verdiği canı sen nasıl alabiliyorsun, bu hakkı kendinde nasıl görüyorsun aklım almıyor. Gerçekten her seferinde yeter diyorum(z). Ama bitmiyor hiçbir sefer peki neden? Çözümü ne sizce bu durumun? Her geçen gün neden daha çok artıyor? Cevabı çok basit aslında. Çünkü kadınların insan olduğunu unutuyorlar hatta bazen hemcinslerim bile unutuyor. Görüyorsun açık giyinmiş birisini hemen “cık cık böyle de giyinmez ki”, veya kapalı ama makyajlı tabi yorum çok basit “niye kapanmış ki bu kadar makyaj yapacaksa”. Evet evet bu eleştirileri maalesef biz kadınlar birbirimize yapıyoruz haddimizi fazlasıyla aşarak! Yani sana ne, o kişi rahat mı bırak takılsın. Maalesef bu kadının kadına bakışı. Şimdi erkeğin kadına bakışına gelelim: açık birisini görsün gözleri radar gibi diker kıt beyniyle ayıplasa bile. Aaa sanmayın ki kapalıya bakmıyorlar o şekilde tabii ki bakılıyor. Hıı bir de şu var ilişkide sen benim namusumsun, senden ben sorumluyum diye dolaşan piskopatlar var ki en tehlikelileri bu boyuttakiler. Bu kişiler okumuş, okumamış her kesimden çıkabiliyor yani okumakla düzeltilecek bir durum değil maalesef. Toplumumuz bu bakış açısını düzeltmeli, aileler bilinçli bir şekilde çocuğunu eğitmeli. Kadın-erkek herkesin eşit haklara sahip olduğunun üzerinde durmalılar, herkesin kendi halinde kimseye zararı olmadan özgürce takılabileceğini, kadının bir mal olmadığını özellikle anneler öğretmeli. Bu bilinç olmadığı müddetçe biz daha çok görürüz bu vakaları üzgünüm..
7 Temmuz 2020 Salı
okursal farklılıklar:)
Ben bir okuyucu olarak okurları naçizane kategorilere ayırdım. Yazımı okurken böylece siz de kendinize uygun kategoriyi keşfetmiş olursunuz. O zaman buyuralım eğlenceli yazımıza;
İlk kategoriye desinler diye okuyanları koyuyorum. Toplumumuzda çok okuyan kişilere entel gözüyle bakıldığı için imaj olarak ben de entelim, çok kültürlüyüm izlenimi vermeyi sever bu kişiler. Ama sorsanız ne okudun anlat bakalım diye veya kitapla ilgili ufak bir ağız arasanız apışıp kalırlar, aklımda mı tutacağım canım o kadar detayı derler.
İkinci kategoriye entel olmadığını biliyor ama çok da olmasa yani arkadaşım ben kitap okuyorum diyenleri koyuyorum. Bunlar genelde aynı tür okuyan kişilerdir ki ben de önceden bu kategorideydim. Polisiye kitaplarından başka okumazdım okusam da çok nadir. Bu kişiler bence vizyonlarını pek geliştiremezler okuduklarından çok bir şey öğrenemeyeceklerinden.
Üçüncü kategoriye tür ayırt etmeksizin boş zamanlarında kitap okuyanları koyuyorum ki aslında bunları denize düşen yılana sarılır düşüncesini benimseyenler olarak görüyorum ve hiç samimi gelmiyor bunların duyguları bana. Neden böyle düşündün şimdi derseniz sıkılmamak için kitaplara sığınır bu kişiler, işi bitince de paçavra gibi bir kenara atar. Yeşilçama bağladın nilay çok ağır olmuyor mu şimdi bu kadar yüklenmen diyenleriniz olabilir ama maalesef doğru. Ben de bir zamanlar kafa dağıtmak için sığınıyordum kitaplara ama dikkatinizi çekerim en yakın dost gözüyle değil. Kitap okumak için zaman yaratma değil de zaman öldürmek için kitap okuma diye de düşünebilirsiniz.
Son kategoriye okuduğu satırları bardağındaki çay gibi yudum yudum içen, kitap okumak için fazlasıyla özveride bulunup zaman yaratan okurları koyuyorum. Bu kişiler o kitapla yaşarlar bitirene kadar hatta bitirdikten sonra bile bir süre etkisinden kurtulamazlar. Aslında bu kadarı çok da iyi değil çünkü baş ağrıları eşlik eder okurken belli bir süre sonra. Şu anki durumumu bu kategoriye sokuyorum arkadaşlar.Engelleyemiyorum bu kadar etkilenmeyi çözümünü şöyle buldum baktım kitaptan fazlasıyla etkilenmeye doğru gidiyorum hemen farklı türden bir kitap koyuveriyorum araya. Böylece tam adapte olmadan her çiçekten bal alarak yapıyorum okumamı.
O zaman sizin için kitap demek...
5 Temmuz 2020 Pazar
Hayat!!
Bir günde hayatım altüst oldu derlerdi de abartılıyor gibime gelirdi hep ta ki yaşayana kadar. Gördüm ki hayatının alt üst olması için saniye bile yetiyormuş. Alt olan hayatın eski seyrine getirebilmen de çok uzun sürüyormuş tabii getirebilme imkanın varsa ne mutlu sana o da ayrı.
Benim hayatımdaki sarsıntı iki yıl önce bugün oldu. Deprem mi desem tusunami mi bilemedim şiddetini. Her şey çok güzel başlamıştı hayatımızın en mükemmel tatilinden dönüyorduk ailecek. Derken Afyon’da bir kaza geçirdik mühendislik hatası yol yüzünden ki zaten kazaların çoğu orada oluyormuş. Yolculukta uyumayı seven ben gözlerimi bir açtım ki bembeyaz duvarlı bir odadayım dıt dıt sesleri eşliğinde. Neresi burası diye bakınırken ki boynumu hareket ettiremiyorum zaten doğru dürüst, teyzemi gördüm karşımda kuzum merak etme hepimiz buradayız diyor da burası neresi. Ben en son kardeşimin dizine kafamı koymuştum yastığım oydu kardeşim neredeydi ki annemle babam neredeydi. Kafamda deli sorular ama o kadar yorgundum ki sadece gözyaşıyla cevap verebildim teyzeme. Sonradan tabii öğreniyorum ki hayati tehlike yaşamışım 3 gün. Tabii biraz kendime gelince soruyorum nerede ailem. Ben böyleysem onlar nasıl. Kıpırdanamıyorum ki gidip göreyim kimseyi. Korkularımın çok şükür yersiz olduğunu öğrenince gerçekten yeniden doğdum dedim, ailecek yeniden doğduk. Dolayısıyla 6 Temmuzu felaketimiz, 10 Temmuzu ise en ağır durumda olan ben hayati tehlikeyi atlattıktan sonra birbirimize kavuşmamız olarak adlandırıyorum. İyi ki varsın 10 Temmuz iyi ki.
Bu ikinci hayatım bambaşka bir Nilay’ın ortaya çıkmasına vesileymiş görmüş oldum. Oturamamak ne demek az bir süre olsa da yatağa bağlı kalmak ne demek onu gördüm. Destekli de olsa bir insanın oturabileceği an nasıl mutlu olabileceğini yaşayıp gördüm. Sağlığın önüne ne kadar gereksiz şeyler koymuşum farkına vardım. Yatakta oturabildim de acaba tekerlekli sandalyeye oturabilecek miyim korkusunu yaşadığımı çok iyi hatırlıyorum çünkü hastaneye gidip gelirken sedyeyle taşınmanın ne kadar canımı acıtan şey olduğunu yaşadım. Allah yardım etsin o durumdaki hastalara, anlayamazsınız sadece onu diyebilirim. Sonra hiç bilmediğim bir çevreye girdim. Evimden uzaklaşıp tedavi olmaya başladım. Dünya başıma yıkıldı modundayken bir baktım benden büyük küçük insanların da dünyası başına yıkılabilirmiş yaşayarak gördüm. Derken tekerlekli sandalyeye oturma seviyesine gelebildim. Ama daha yürüme aşamasına gelemedim şimdilik maalesef. Bu bir sınavsa azim ve sabırla bu sınavı vereceğim Allah’ımın izniyle. Eski Nilay olacağım hem de daha güçlü bir şekilde. Hala daha bazen bu yaşadıklarım bir kabus olsa ve gözümü açtığım an evimde odamda bulsam kendimi diye içimden geçiriyorum yalan yok. Sonrasında diyorum nilay kabus veya değil bunu yaşıyorsan bir şeyler öğrenmeye bak. Bana diyorlardı ki yeniden doğan bebek gibi düşün kendini. Ben fiziksel gelişimin her aşamasını sonuna kadar anlayarak yaşıyorum. Yürümenin ne demek olduğunu anlıyorum mantığını kavrayarak yürüyeceğim dahası anatomimizi öğrenmiş oldum fazladan.
Şaka bir yana arkadaşlar hayatın kime ne getireceği hiç belli olmuyor. Anınızı dolu dolu yaşayın tabi kırmadan kimseleri. Bir de güzel dostluklar, arkadaşlıklar biriktirmeye bakın onlar en büyük destekçileriniz olabilir. Tabii içinden çürükler çıkabilir. Çok şükür çürükleri atmış oldum bu vesileyle. Hayat enerjiniz hiç sönmesin..
4 Haziran 2020 Perşembe
biraz hızlı normalleşmedik mi?
Yeni normalleşme sürecine adım attığımız şu günlerde sizce de biraz hızlı normalleşmedik mi? Evet tabii ki hayat normale dönecek yani dönmeli. Bunu kabul ediyorum ama yavaş yavaş normale dönseydik daha iyi olmaz mıydı? Alışveriş merkezleri açıldı, restoran-kafeler açıldı ne güzel de daha normalleşmenin ilk gününde arkadaşlarla buluşup starbucks toplantıları yapman için açılmadı aslında bilmem farkında mısın? Daha doğrusu çok mu acildi o buluşmalarınız, bekleyemez miydiniz? “Ama çok özlemiştik birbirimizi kaldığımız yerden devam edelim dedik” diyorsunuz belki ama farkında mısınız vaka sayısı 0’a inmedi, bu virüs tamamen ortadan kalkmadı! Yoksa size böyle bir haber mi geldi? Eğer öyleyse söyleyin herkes bilsin!
Bu haftabaşında haberlere bakarken tedbirsiz veya keyfine dışarıda bulunan insanları her gördüğümde “pardon kardeş beyin diyorum ya hani senin düşürdüğün!” diye geçirdim durdum. Böyle şımarıkça bencilce davranmaya kimsenin hakkı olmamalı bence. Unutmayalım arkadaşlar, çok da geçmedi üzerinden, 1 kişide ortaya çıkmasıyla başlamıştı her şey. Bir de böyle sorumsuzca davranmaya niyetlenen arkadaşlara tavsiyemdir; sen gençsin belki kronik bir rahatsızlığın yok sana bir şey olmayabilir ama taşıyıcı olup annene, babana, dedene, hasta birisine taşırsan o virüsü ve onlar etkilenirse , işte bu senaryoyu düşün sonrasında da virüsten etkilenenlerin yaşadıklarını gözünün önüne getir. Diyeceklerim bu kadar!
27 Mayıs 2020 Çarşamba
ölümden başkası yalan
...yalan başkası yalan, dünyada ölümden başkası yalan... çok sevdiğim bir şarkıdır hiç ne kadar doğru olduğunu düşünmeden sevivermiştim. Sonra zamanla sevdiklerimi kaybettikçe sözleri çok anlamlı demeye başladım ve her kayıpta aklıma bu şarkı geliyor. Yine yadıma düştü bu şarkı çocukluk arkadaşlarımdan birinin göçüp gitmesiyle..
Bütün arkadaşlıklar özeldir evet ama yıllarca görüşmemene rağmen her görüştüğünde muhabbettinizin ve sıcaklığının kaldığınız yerden devam ettiği çocukluk arkadaşlıkları daha özeldir bence hiç kuşkusuz. Hele ki Anadolu’da geçmişse bu en güzel dönemleriniz, mahalle-sokak arkadaşlığı kurabilmişseniz işte böyle gerçek arkadaşlık edinmişsinizdir. Bir gün sabah bir kalkıyorsunuz ki o arkadaşınız vefat etmiş. İlk başta anlayamıyorsun, nasıl yani, kim deyip duruyorsun. Daha doğrusu konduramıyorsun , ee hasta değildi, ee bir sıkıntısı yoktu. Ya nasıl ya deyip duruyorsun bir süre, gençti o genç benle yaşıt diyorsun ki sanki senden küçük kişiler ölmüyormuş gibi. Nutkun tutuluyor, akıl tutulması yaşıyorsun, beynin uyuşuyor. Biraz zaman geçtikten sonra anlayınca eee şimdi annesi ne yapacak ki demeye başlıyorsun. O kadın çocuklarını nasıl özveriyle büyüttü, nasıl üstüne titredi.. Allah’ım sabırlarından ver diyorsun..Ve sonra aklına kardeşi geliyor ve böğrüne bir taş oturuyor. Evet anne değilim çok fazla anlayamam ama canımı istese veririm dediğim kardeşim var. Ben bir abla olarak kardeşinin durumunu tasavvur edemiyorum, canından bir parça koptu gitti değil canının küçük bir parçası kaldı dünyada gibi geliyor bana. Allah’ ım dayanma gücü ver diyebiliyorum sadece.
Bu yazıyı yazma nedenim, son görevimi yanında olarak yerine getiremiyorum bari duygularımı dile getirip yazıya dökerek yapayım çünkü biliyorum ki görüyorsun, Güle güle arkadaşım, yerin her zaman özel kalacak...
21 Mayıs 2020 Perşembe
deli miyiz akıllı mıyız??
Biliyoruz ki bu pazar Ramazan Bayramı ve biz toplum olarak bayramlarda çok mutlu hatta küçük çocuklarımızla birlikte çok heyecanlı bir ruh hali içinde oluruz ya benim aklıma bir soru geldi. Madem biz bu kadar değer verip coşkulu sevinçli oluyoruz bu günlerde peki neden “deliye her gün bayram” diyoruz?
Bayramla mutluluk geliyorsa, bir gün de olsa derdimizi bir kenara atabiliyorsak niye her günümüzü bayram tadında yaşamayalım ki? Daha doğrusu şu soruyu sorayım dertsiz , tasasız yaşamaya çalışan en azından içindekileri dışarı yansıtmamaya çalışan insanları niye böyle adlandırıyoruz ki? Bayramlarda takındığımız ruh halini niye hayatımız boyunca sürdürmüyoruz ki? O ruh halimizi delilik olarak tanımlıyorsak o zaman bayramlarda ne oluyoruz? Ya arkadaşım kafa mı buluyorsun bizimle diyebilirsiniz belki ama bu sorular sizin hiç aklınıza gelmiyor mu?
“Nereye varmaya çalışıyorsun açıkça söyle” deyişlerinizi duyar gibiyim!! Şunu söylüyorum mutluluğumuzu, özgürlüğümüzü kısıtlattırmayalım, kısıtlamayalım. Unutmayalım ki kaçırdığımız 1 saniyenin bile telafisi yok. Varsın deli olarak anılalım, kimseye kulak asmadan hayatı hep bayram tadında yaşayalım arkadaşlar:). İyi bayramlar!!
14 Mayıs 2020 Perşembe
birer engelli adayı olduğumuzu aklımızdan çıkarmasak?!
Dün internette gezinirken bir baktım ki meğerse bu hafta engelliler haftasıymış ve insanlar yığınla bir şeyler paylaşmış bu haftayla ilgili!!! Ünlem koyuyorum neden mi çünkü bu duyarlılık bana çok ironi geldi. Yok alay falan etmiyorum gerçekten çok ironi, şimdi maddeleyeceğim gözlemlerden sonra siz de bana hak vereceksiniz;
- Siz de fark etmişsinizdir ki; AVM lerde , metro/tramvay duraklarında bir kat yürüyerek çıkmamak için asansörlere koşuluyor hemen özellikle AVM lerde sıkça gördüğüm bir durum maalesef bu. Hatta öyle ki asansör sırasına bile giriliyor. Şimdi arkadaşlar yaklaşık her AVM içinde yani en azından benim gittiklerimde yürüyen merdivenler de mevcut. Hiç düşündünüz mü bu asansörler o zaman neden konulmuş cidden bir an aklınıza geldi mi? Ben vereyim size cevabı gençlerimizin hurra saldırmaları için konulmadığı kesin. Asansör; yürüyemeyecek kadar yaşlı, rahatsız olan kişilerle gerçekten yürüyemeyen veya bebek arabası olan ebeveynler için özellikle düşünülmüştür. Ah kardeşim tamam kullan asansörü tabii ki karışamam ama bari sıranı beklerken tekerlekli sandalyeli olana öncelik ver yani o sana öncelik vermesin!! Evet evet verilen o öncelik de büyük gururla kabul ediliyor ya ne desem boş!!! Hıı pardon senin durumun daha vahim değil mi kardeşim beyinsel olarak!!!
- Özellikle AVM’ lerde, şehirlerarası otobüs terminallerinde tuvalet kuyruklarına şahit olmayanınız yoktur diye düşünüyorum. Böyle insanlar sırada beklerken sivri zekalının biri arkalardan ay daha fazla bekleyemeyeceğim deyip boş olan engeller tuvaletine girer. Ya hiç düşünmüyor mu bu kadar insan niye bekliyor da ben giriyorum? Yok tabii ki düşünmez çünkü o onun en doğal hakkı!! Okumamış kör cahil değil bunu yapanlar, ağır olacak belki ama, bu kişiler sadece kendini uyanık zanneden sivri zekalılar!! O kişi, o tuvaleti kullanırken o sırada yürüme sıkıntısı çeken birisinin gelebileceğini ve onun hakkını gasp etmiş olacağını hiç aklına bile getirmez. İşte bu kişileri hangi kategoriye sokacağımı ve hangi vasıfla bunların toplumda yaşadığını çözemiyorum, İnsan(mış)!!
- Şehirlerde en büyük sıkıntılardan biri ne diye sorulsa bana park yeri bulma da cevaplarımdan biri olur gibime geliyor! Cidden çok büyük sorun hatta o kadar büyük ki engellilere ait park yerleri bile dolduruluyor!! Aaa süper bak boş hemen çekeyeyim abi şuraya kaçırmayayım, aman zaten çok kısa sürecek derken cidden hop araba yerleştiriverilir oraya. Peki arabasından senin gibi dar alanda inme imkanı olmayan engelli bir vatandaşımız yana yakıla kendine yer ararken onun hakkını gasp etmiş olarak için çok huzurlu değil mi oraya park etmekle ne de olsa hakkını kullandın!! Bu kişilerle ilgili bir AVM de şöyle bir yazı görüp çok etkilenmiştim; “Park yerimi aldınız engeli mi de alabilir misiniz?!” . Sahi alabilir mi!!
- Bizim kaldırımlarımızı fark etmişsinizdir ki genelde arnavut kaldırımı şeklinde. Yürüyebilen insanlar bile zar zor yürürken yürümekte güçlük çekenler veya tekerlekli sandalyeli olanlar ne yapsın mecburen ana yoldan kaldırıma yakın şekilde gitmeye çalışacak ki aaa o da ne hay Allah arabalar da park etmiş oralara!! Ee şimdi mecburen ne yapacak tekerlekli sandalye kullanan vatandaşımız araba yoluna girmek mecburiyetinde olacak! Zaten kalbi güm güm o yolu kullanırken derken arkadan daaatttt! arabalı bir arkadaş korna çalıyor, tabii kendini düzeltemeyeceğinden sakince devam eden tekerleklinin yanından yol az genişleyince arkada datlayan şahıs geçiveriyor hem de el kol hareketi yaparak!! Tabii özür dilemesi lazımdı tekerlekli sandalyeli arkadaşın yol veremediği için tabakhaneye bir şey yetiştirmeye çalışan kalasa!!!
4 Mayıs 2020 Pazartesi
kendi içimizde yaşasak nasıl olur?
Malumunuz bu pazar Anneler Günü, 1,5 ay sonra ise Babalar Günü. İşte bugün sizlerden bu özel günlerle ilgili ricalarda bulunmaya geldim:). Genelde bu özel günler için ne yapılıyor kısaca değinecek olursak;haftalar öncesinden haldır haldır hediye arayışı, mağazadaki kampanyaların sıkı takibi ve sonunda hedefe varış.. Peki sorarım size; bu aldığınız hediyelerle haklarını ödemiş mi oluyorsunuz?! Hayır da hatırlıyoruz veya sevgimizi gösteriyoruz böylece diyebilirsiniz. Peki alım gücü olan arkadaşlar her zaman hediye alıp hatırlasak daha güzel olmaz mı?? İşte ricalarımdan;
- Birincisi; haklarını hediye ile ölçemeyeceğimizin farkına varalım , bir şeyler almayı düşünüyorsanız da bunun yerine lütfen onlar adına LÖSEV gibi kuruluşlara bağış yapmayı düşünün. Bence çok daha fazla mutlu olacaklar bu duyarlı hediyenizin karşısında. Ayrıca bir ana kuzusunu dolayısıyla bir anayı daha mutlu etmiş olacaksınız. Düşününce içiniz mutlulukla doluyor değil mi??
- İkincisi; son dönemin furyası mutlu aile fotoğraflarıyla sosyal medyadan bu özel günü kutlamak. Evet yakın zamana kadar ben de bu furyanın etkisi altındaydım, Bir gün durup şöyle bir düşündüğümde bugünü anasız-babasız geçiren çocuklar ya da yakın zamanda çocuğunu kaybeden ana-babaların olabileceğinin farkına vardım ve böyle düşüncesiz davrandığım için kendime kızdım. Ne hissedeceklerini tasavvur dahi edemiyorum pek ama bu özel günde yavrusu yerine toprağıyla konuşan bir ana veya anası yerine toprağını öpen çocuk düşününce bile tüylerim diken diken oluyor. Bir de her daim elimizin altında olan sosyal medyada gezinirken sıcak aile fotoğrafları görmek acılarını daha daha arttırmayacak mı? Allah’ım sana çok şükür ailem yanımda deyip sevgimizi göstersek , uzağımızda bile olsa görüntülü konuşup seslerini duysak yetmez mi bu sade kutlama sizce?? Bence yeter hem de daha samimi olur! Bir de kimsenin acısını tazelememiş oluruz!!
25 Nisan 2020 Cumartesi
karantina günleri
Şu günlerde zor mu zor bir dönemden geçiyoruz tüm dünya olarak ki bunun ne kadar süreceğini bilemiyoruz maalesef.
Çağımızın virüsü Covid-19 bize şu karantina günlerimizde şöyle bir düşünürsek aslında sosyolojik/psikolojik olarak ne çok şeyi hatırlattı değil mi? Ne mi bunlar gelin hatırlayalım:
En başta, sağlıklıyım diye şükretmeyi unutmuşken şimdi her sağlıklı günümüzde binlerce kez şükreder olduk. Gösterişe, şatafata, aman şöyle desinler, böyle desinler...olaylarına öylesine kaptırmıştık ki kendimizi hayatta var olma amacımızın ne olduğunu daha doğrusu elalem için değil en başta kendimiz için bu hayatı doya doya yaşamamız gerektiğini hatırladık. Her akşam açıklanan vaka sayılarıyla ölümün aslında ne kadar yakınımızda olabileceğini de görmüş oluyoruz. Bu süreçte imkanı olan arkadaşlarımız evde kal kampanyasını uygulayabiliyor ve böylece izole bir şekilde yaşarken aile içinde çocuklar anne-babalarıyla daha çok vakit geçirip özlem giderme fırsatını elde etmiş oldular.
Eee evde kal demesi kolay da icraati zor diyor insanımız, ne kadar çok şikayet ediliyor sıkıldım, patladım diye ki zaman zaman ben de bu moda giriyordum taa ki bir köşe yazısında şu düşündürücü cümleyi okuyana kadar;
“Şu süreçte 3 seçeneğimiz var; birincisi evde canın sıkılarak da olsa yatağında yatmak, ikincisi kuralları ihlal edip yoğun bakımda yatmak, üçüncüsü ise yerin altında yatmak!!” Sahi siz hangisini tercih ederdiniz???! Sağlıcakla kalalım..,
dinlenmeye ne dersiniz??
Onbir ayın sultanı Ramazan ayına girdiğimiz şu günlerde insan ister istemez daha çok maneviyata, kendine yönelme eğiliminde oluyor. İşte tam da bu döneme uygun olabileceğini düşündüğüm, daha önce okuduğum kitaplardan itinayla seçtiklerimi paylaşmaya geldimmm;)
- Kün fe yekun (Ahi Aratoğlu)
- Düşüncen Değişirse Kaderin Değişir (Didem Moralıoğlu)
- Butimar ( Kaan Murat Yanık)
- Deli Anne’den İnce Hayat (Mümine Yıldız)
- Hiçbir Karşılaşma Tesadüf Değildir (Hakan Mengüç)
- Abum Rabum (İskender Pala)
- İrade Terbiyesi (Jules Payot)
- Gerçek Mucize Kendine İnanmaktır (Ethem Emin Nemutlu)
- Amak-ı Hayal (Filibeli Ahmed Hilmi)
24 Nisan 2020 Cuma
verimli karantina
Malumunuz önümüzdeki 4 gün sokağa çıkma yasağı uygulanacak. Herkes yeme-içme- ev ihtiyaçlarını vb. karşılamaya yönelecek. Ya peki ruhsal ihtiyaçlar. Bunalım moduna girmemeniz için okuduğum kitaplardan size birçok türden önerilerde bulunacağım;
- Semerkant (Amin Maalouf)
- Baharda Yine Geliriz (Barış Bıçakçı)
- Romeo ve Juliet ( Wllliam Shakespeare)
- Pia Mater (Serkan Karaismailoğlu)
- Diriliş (Tess Gerritsen)
- Senden Önce Ben (Jojo Moyes)
- Acımak (Reşat Nuri Güntekin)
- Körlük ( Jose Saramago)
Kafamızda abartmayalım şu süreci kendimizi kitaplarımıza verelim, göz açıp kapayıncaya kadar bitiverecek:)
23 Nisan 2020 Perşembe
23 Nisan
Çok büyük bayram bu bayram herkese kutlu olsun
Çok büyük bayram bu bayram herkese mutlu olsun
23 nisan kutlu olsun
..
Sevinin küçükler övünün büyükler
23 nisan kutlu olsun
..
•
Çocukken nasıl heyecanlı, coşkulu söylerdik değil mi bu şarkıyı:) Bir gün yaaa bir gün bizim olmuş, bize armağan edilmiş ne kadar özel hissederdik kendimizi. İşte bu anlamlı özel günde ben de çocuklarımız için okuyup çok beğendiğim çocuk kitaplarını sizlerle paylaşmaya geldimmm ama öncesinde daha nice 100 yıllara diyorum!!
- İçimdeki Müzik
- Şeker Portakalı
- Çizgili Pijamalı Çocuk
- Momo
- Pal Sokağı Çocukları
- Sol Ayağım
- Simyacı
20 Nisan 2020 Pazartesi
bilmediğini bilmek
Geçen gün bir kişisel gelişim kitabında ,beni derin düşüncelere daldırıveren, ünlü filozof Lau Tzu’nun “ Bilmediğini bilmek en iyisidir.Bilmeyip de bildiğini sanmak tehlikeli bir hastalıktır.” sözüne denk gelmiştim . Ne kadar da doğru değil mi? Çoğu kişi “her şeyi ben bilirim” modunda takılıp durmuyor mu?? Bu kişi:
- Her konu hakkında fikir yürütebiliyor
- Her şeyi ben bilirim
- konuşurken sıranın kendisine gelmesi için sabırsızlanır
- Söylediğinin doğru olduğunu çürütseniz bile asla kabul etmez
- “Bilmiyorum” derse çevresi tarafından küçümseneceğini düşünür
Velhasıl kelam arkadaşlar bu dertleşme yazımla tekrarlıyorum her şeyi bilmemiz imkansız! İlk önce kendimizi bilelim ki bilmediklerimizin farkına varmış oluruz böylece!!!
19 Nisan 2020 Pazar
karantina günlerinde biz
Ülkece Covid-19 ile mücadele ettiğimiz şu günlerde hiç gözlem yapabildiniz mi nasıl görünüyoruz bu karantina günlerimizde? Kafa dağıtmak için ben yapmaya çalıştım ve şimdi instagramdaki paylaşımlardan gördüklerimi ve çıkardığım dersleri derleyip sizlerle paylaşacağım:
- Okunan kitap fotoğrafları arttı
- Hanımlar eşlerinin saç tıraşını yapmaya başlamış
- Erkekler ev işi konusunda uzmanlaşmaya başladı
- Geçmişe büyük özlem duyma
- Ailecek birlikte vakit geçirme fırsatının artması
- Aman çok yoğunum uğraşamam dediğimiz yemek işleriyle haşır neşir olmak
- Kendi aramızda, aile içinde doğum günüleri kutlayabiliyormuşuz
- Spor salonlarına gitmeden de spor yapılınabiliniyormuş , farkına varıldı.
Umarım şu süreç geçip hayat normale döndüğünde biz eski alışkanlıklarımıza geri dönmeyiz de “desinler dönemi”ni böylece bitirebiliriz. Temenni olarak kalmaması dileğiyle...
18 Nisan 2020 Cumartesi
kitap seçerken kriterlerim
Çoğu kişi elbise, ayakkabı, çanta ... alışverişinde kararsız kalıp stres olabilirken ben kitap alırken aynı durumu yaşıyorum. Okurken kendimi çok kaptırdığımdan kısa süreliğine de olsa nasıl bir dünyaya gireceğim veya girebilecek miyim.. gibi kafamda deli sorular dolanıp durur !! Tabii ki pişmanlık yaşadıklarım da oluyor zaman zaman:( Ama çoğunlukla doğru tercihlerde bulunmuş oluyorum. Seçerken herkesin kendi kriteri vardır gerçi ama gelin benim kriterlerime bir göz atalım:
- Konu
- Genel itibariyle yapılan yorumlar
Bazen de konusu hakkında ikilem içindeyken kullanılan dili, anlatımı çok yumuşak yorumları varsa okuması keyif verebilir diye düşünüp tercih edebilirim:)
- Tür
- İnstagram önerileri
- Çok satanlar kategorisine pek bakmam
- Markalaşmış yazarlara pek bakmamaya çalışmaya çalışıyorum
Bir başka yaşadığım durum; Ahmet Ümit’in Kırlangıç Çığlığı kitabını o kadar çok beğenmiştim ki ne yazarsa okurum modundaydım dolayısıyla hemen peşine çıkan Aşkımız Eski Bir Roman kitabını vakit kaybetmeden alıp okudum ama beklentimi pek karşılamadığımdan ilk kitabındaki tadı alamadım:(
Demem o ki yeni yazarları da keşfetmeye açık olalım::)
- Kapak Tasarımı
Temel kriterlerimi belirtirken; az da olsa, şans faktörünün de etkin olduğunu eklemeyi unutmayayım!!! Kararsız arkadaşlara umarım yardımcı olmuş olurum kriterlerimi belirterek şimdiden keyifli alışverişler dilerim:)
17 Nisan 2020 Cuma
beyaz perdeye uyarlanmış okuduğum kitaplar
Zaman zaman internette gezinirken beyaz perdeye uyarlanmış kitapların listesi karşınıza çıkar. Hatta filme gitmeden bu listeye göre karar veren kişiler de hiç azımsanamayacak kadardır eminim. Bir de benim okuduğum kitaplardan sinemaya uyarlanmış olanlara bakalım ne dersiniz??
- Sol ayağım (my left food :the story of Christy Brown)
- Yeraltından Notlar (Yeraltı)
- Yeşil Yol (The Green Mile)
- Çizgili Pijamalı Çocuk (The Boy in The Striped Pyjamas)
- Senden Önce Ben (Me Before You)
- Fareler ve İnsanlar ( Of mice and Men)
- Simyacı ( O alquimista)
- Nietsche Ağladığında (When Nietsche Wept)
- Da Vinci Şifresi (The Da Vinci Code)
Şimdilik bu listeyi burada bitirirken, kitapların toplumun her alanında etkili olduğunu unutmayalım, sinema sadece bunlardan biri:)
16 Nisan 2020 Perşembe
kitapların hayatımdaki yeri
Herkes der ya kitap okumak şöyle iyidir böyle iyidir diye. Bu bana biraz abartı gelirdi taa ki kendim keşfedene kadar. Şimdi, kitabın benim hayatımdaki temel etkilerinden bahsetmek istiyorum biraz:
- Hani bazen bir anda her şey üzerine üzerine gelir de kaldıramayacağım diye düşünürsünüz, hatta yaşamak bile çok anlamsız gelir ya işte yakın zamanda öyle bir dönemden geçtim. Fiziken vardım ama yaşayan bir ölü gibiydim. Hayatım tepetaklak olmuştu, yaşama amacım yoktu. İşte böyle bir dönemde biraz da düşünmekten kaçmak, kafamı dağıtmak için kitaplara sığındım . Onlar benim için liman oldu. Her okuyuşta farklı hayatların içinde kendine yer bulmak, onları yaşamak , yenisine başlarken heyecanlanmak derken yavaş yavaş gözlerimin içinin eskisi gibi gülebildiğine tanık olmak... Gerçekten bibliyoterapi diye bir şey varmış yaşadım gördüm. Okumanın ruhun şifa yeri olduğunu anladığım bu etkisi benim için en önemlisi hiç kuşkusuz ki!! Siz de unutmayın her zaman hayatınız tam tıkırında gitmeyebilir , bu dönemde aklınızdan çıkarmayın ki size kollarını sonuna kadar açmış , yaralarınıza merhem olmak için şefkatle bekleyen evinizin bir köşesinde yer alan kitaplarınız var. Hatta terk etseniz bile geri döndüğünüzde evet nerede kalmıştık deyip sizi sarıp sarmalayacak olan yine onlar.
- Ayrıca; hayatta karşılaşabileceğim problemler üzerine sakince daha aklıselim düşünüp çıkış yolu bulma alternatiflerim çoğaldı.
- Direkt kişi,olay hakkında fikir üretmeden önce şimdi ne düşünmüş olabilir ki diyerek empati kurabilme kabiliyetim arttı. Yüzde yüz değil belki yüzde elliye yakın arttı diyebilirim ki düşünün benim gibi hayata keskin çizgileri olan birisinde bu denli gelişim yaratıyor..
- Bir yerde okumuştum Alman düşünür James Hawel kitap okumanın önemini “dünyayı yöneten kalem, kağıt ve mürekkeptir” şeklinde ifade etmiş. İşte ben de kitaplarla beraber duygularımı, düşüncelerimi , aklımı daha iyi yönetmeye başladım.
- Son olarak yazma kabiliyetim gelişti o kadar ki okuduğunuz makaleyi yazıyorum;)
14 Nisan 2020 Salı
top 10
O kadar okuyoruz peki en favori kitaplarınız hangileri?? Hadi bakalım benim top 10 listeme :
- İlk sırada sanki günümüzü anlatmak için yıllar öncesinden yazılmış Jose Saramago’nun Körlük eseri gelmektedir. Okurken “vay be kurguya bak sen” diye düşünüp bana çok uzak gelmişti, yanılmışım...
- Savaş, tarih hele ki İkinci Dünya Savaşı konulu kitaplar çok ilgimi çekmişti hele tadı damağımda kalan ünlü yazar Kristin Hannah’ın Bülbül kitabı... Anlatılmaz, yaşanır!!!
- Ara sıra kafayı iyice dağıtmak, cinayet vakasını çözmeye çalışırken yanlış sonuca gitmek, okurken gerim gerim gerilip aynı zamanda bir takım bilgiler de edinmek ister ya insan işte o zamanlarda Dan Brown’ın kalemi koşuyor yardıma ki filmi bile dünyayı kasıp kavuran Da Vinci Şifresi nin kitabı...okuyunca hak vereceksiniz.
- Diyeceksiniz ki eee listede hiç aşk yok mu olmaz olur mu tabii ki var!! William Sheakspeare denilince akla hemen gelen Romeo ve Juliet eseri. Bunu okurken hem farklı bir tür okumanın zevki, hem usta yazarın kaleminin verdiği haz, hem de dillere destan aşk hikayesi.. İnsanın bir daha bir daha okuyası geliyor!!!
- İnsan kaç yaşında olursa olsun içindeki çocuğu hiç öldürmemeli değil mi?! Ben hiç öldürmüyorum hatta o kadar ki çocuk kitaplarını bile seve seve okuyorum. Aslında okuduklarımın her biri bu listede yer almalı ama beni en çok etkileyen Melody nin sessiz çığlıklarının anlatıldığı Sharon Draper’ın İçimdeki Müzik eseri. Yetişkin, çocuk herkes okumalı!!
- Stefan Zweig’ın kalemi, kesinlikle listede yer alır ama çoğu kişinin aklına Zweig deyince hemen Satranç kitabı gelirken benim aklıma Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu eseri gelir. Arkadaş bu nasıl platonik, saf bir aştır derim hep!! Sevginin saf hali, ne güzel hissedebilene!!
- Aaa klasiklere hiç yer vermemişim. O zaman ilk Dünya Klasikleri’nden en keyif aldığım eseri söyleyeyim.İnsanlar arası sınıf farkının anlatıldığı , okurken hem hüzünlendirip hem düşündüren, John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar yapıtı. Okumayanınız varsa ilk fırsatta okuyun derim.
- Türk Edebiyatı Klasikleri’ne gelecek olursak Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı okumak hele ki Yeşilçam’da izlemekten keyif aldığım Süt Kardeşler filmine esin kaynağı olan Gulyabani eseri. Şu sıkıntılı süreçlerde gülümseyerek okumak ihtiyacı hisseden arkadaşlara şiddetle öneririm.
- Bir diğer eser ise; okurken beni çok etkileyen, yakın zamanda okuduğum , toplumumuzda maalesef ki görülen ensest ilişkilerin anlatıldığı sosyal mesaj veren Büşra Sanay’ ın Kardeşini Doğurnak kitabı. Bilinçlenmeliyiz ve insanlığımızı kaybetmemeliyiz arkadaşlar!!!
- Son olarak okurken insan pskolojilsinin analizini yapmak, farklı dünyaları keşfetmek gibi gelir bana ve bu keşfi sabırla, zaman zaman da ders çıkararak yaparım. İşte bu analizi en çok Gülseren Budayıcıoğlu hocamızın kitaplarındaki karakterlerle hele çirkin kız Ala’nın derin ve hüzünlü dünyasını keşfettiğim Hayata Dön kitabı. Bitirdikten sonra aslında çevremizdeki Ala gibi talihsiz insanlar ne kadar fazla diye düşünmekten de kendimi alamadım
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)