31 Temmuz 2020 Cuma

Can

      Sosyal medyada gezinirken bir haber dikkatimi çekti arkadaşlar. Son 21 saatte 10 kadın cinayeti işlenmiş, 10 can alınmış. Bu yazacaklarımın feministlikle alakası yok insan olarak düşünüyorum sadece; güçlünün güçsüzü ne denli katlettiğini gösteren bir günmüş. Yok efendim yasak aşk yaşadığı sevgilisiymiş, yok efendim kıskançlıktan dolayı nevri dönmüş gibi klasik nedenler sıralanıyor tabii, Bir kere bunları geçeceksin arkadaşım, kendinde Allah’ın verdiği canı alma hakkını nasıl  görebiliyorsun. Bu canilik doğal felaket olan koronayla günlük vefat sayısı bakımımdan neredeyse yarışacak duruma gelmiş. Ne kadar üzücü değil mi? Yine sosyal medyada gezinirken bir haber daha dikkatimi çekiyor. Eşine seni öldüreceğim diyen kişiyi ihbar sonucu polis bir durduruyor ki adam donanımlı ötesi yani savaşa gitse bu kadar teçhizat olur görünce nutkum tutuldu. Herhalde eşine seçme hakkı verecekti bunla mı yoksa şunla mı öldüreyim seni. Yaa benim aklım ermiyor bu olaya cidden eremiyor. Bir de tarih boyunca erkeğin kadını koruyup kolladığı söyleniyor (ki bence kimse kimsenin korumasına muhtaç bir şekilde yaşamamalı) da kime karşı korunuluyormuşuz. Böyle yapacaksanız bırakın arkadaşım kimse kimseyi korumasın!!!

21 Temmuz 2020 Salı

Kadın

        Günün nasıldı Nilay diye sorarsanız baş ağrılıydı maalesef derim. Nedenini tahmin edersiniz, sabah açığa çıkan insan vahşetinden dolayı. Allah’ın verdiği canı sen nasıl alabiliyorsun, bu hakkı kendinde nasıl görüyorsun aklım almıyor. Gerçekten her seferinde yeter diyorum(z). Ama bitmiyor hiçbir sefer peki neden? Çözümü ne sizce bu durumun? Her geçen gün neden daha çok artıyor? Cevabı çok basit aslında. Çünkü kadınların insan olduğunu unutuyorlar hatta bazen hemcinslerim bile unutuyor. Görüyorsun açık giyinmiş birisini hemen “cık cık böyle de giyinmez ki”, veya kapalı ama makyajlı tabi yorum çok basit “niye kapanmış ki bu kadar makyaj yapacaksa”. Evet evet bu eleştirileri maalesef biz kadınlar birbirimize yapıyoruz haddimizi fazlasıyla aşarak! Yani sana ne, o kişi rahat mı bırak takılsın. Maalesef bu kadının kadına bakışı. Şimdi erkeğin kadına bakışına gelelim: açık birisini görsün gözleri radar gibi diker kıt beyniyle ayıplasa bile. Aaa sanmayın ki kapalıya bakmıyorlar o şekilde tabii ki bakılıyor. Hıı bir de şu var ilişkide sen benim namusumsun, senden ben sorumluyum diye dolaşan piskopatlar var ki en tehlikelileri bu boyuttakiler. Bu kişiler okumuş, okumamış her kesimden çıkabiliyor  yani okumakla düzeltilecek bir durum değil maalesef. Toplumumuz bu bakış açısını düzeltmeli, aileler bilinçli bir şekilde çocuğunu eğitmeli. Kadın-erkek herkesin eşit haklara sahip olduğunun üzerinde durmalılar, herkesin kendi halinde kimseye zararı olmadan özgürce takılabileceğini, kadının bir mal olmadığını özellikle anneler öğretmeli. Bu bilinç olmadığı müddetçe biz daha çok görürüz bu vakaları üzgünüm..

7 Temmuz 2020 Salı

okursal farklılıklar:)

      Ben bir okuyucu olarak okurları naçizane kategorilere ayırdım. Yazımı okurken böylece siz de kendinize uygun kategoriyi keşfetmiş olursunuz. O zaman buyuralım eğlenceli yazımıza;
      İlk kategoriye desinler diye okuyanları koyuyorum. Toplumumuzda çok okuyan kişilere entel gözüyle bakıldığı için imaj olarak ben de entelim, çok kültürlüyüm izlenimi vermeyi sever bu kişiler. Ama sorsanız ne okudun anlat bakalım diye veya kitapla ilgili ufak bir ağız arasanız apışıp kalırlar, aklımda mı tutacağım canım o kadar detayı derler. 
        İkinci kategoriye entel olmadığını biliyor ama çok da olmasa yani arkadaşım ben kitap okuyorum diyenleri koyuyorum. Bunlar genelde aynı tür okuyan kişilerdir ki ben de önceden bu kategorideydim. Polisiye kitaplarından başka okumazdım okusam da çok nadir. Bu kişiler bence vizyonlarını pek geliştiremezler okuduklarından çok bir şey öğrenemeyeceklerinden.
          Üçüncü kategoriye tür ayırt etmeksizin boş zamanlarında kitap okuyanları koyuyorum ki aslında bunları denize düşen yılana sarılır düşüncesini benimseyenler olarak görüyorum ve hiç samimi gelmiyor bunların duyguları bana. Neden böyle düşündün şimdi derseniz sıkılmamak için kitaplara sığınır bu kişiler, işi bitince de paçavra gibi bir kenara atar. Yeşilçama bağladın nilay çok ağır olmuyor mu şimdi bu kadar yüklenmen diyenleriniz olabilir ama maalesef doğru. Ben de bir zamanlar kafa dağıtmak için sığınıyordum kitaplara ama dikkatinizi çekerim en yakın dost gözüyle değil. Kitap okumak için zaman yaratma değil de zaman öldürmek için kitap okuma diye de düşünebilirsiniz. 
       Son kategoriye okuduğu satırları bardağındaki çay gibi yudum yudum içen, kitap okumak için fazlasıyla özveride bulunup zaman yaratan okurları koyuyorum. Bu kişiler o kitapla yaşarlar bitirene kadar hatta bitirdikten sonra bile bir süre etkisinden kurtulamazlar. Aslında  bu kadarı çok da iyi  değil çünkü baş ağrıları eşlik eder okurken belli bir süre sonra. Şu anki durumumu bu kategoriye sokuyorum arkadaşlar.Engelleyemiyorum bu kadar etkilenmeyi çözümünü  şöyle buldum baktım kitaptan fazlasıyla etkilenmeye doğru gidiyorum hemen farklı türden bir kitap koyuveriyorum araya. Böylece tam adapte olmadan her çiçekten bal alarak yapıyorum okumamı. 
       O zaman sizin için kitap demek...
             

5 Temmuz 2020 Pazar

Hayat!!

       Bir günde hayatım altüst oldu derlerdi de abartılıyor gibime gelirdi hep ta ki yaşayana kadar. Gördüm ki hayatının alt üst olması için saniye bile yetiyormuş. Alt olan hayatın eski seyrine getirebilmen de çok uzun sürüyormuş tabii getirebilme imkanın varsa ne mutlu sana o da ayrı.
           Benim hayatımdaki sarsıntı iki yıl önce bugün oldu. Deprem mi desem tusunami mi bilemedim şiddetini. Her şey çok güzel başlamıştı hayatımızın en mükemmel tatilinden dönüyorduk ailecek. Derken Afyon’da bir kaza geçirdik mühendislik hatası yol yüzünden ki zaten kazaların çoğu orada oluyormuş. Yolculukta uyumayı seven ben gözlerimi bir açtım ki bembeyaz duvarlı bir odadayım dıt dıt sesleri eşliğinde. Neresi burası diye bakınırken ki boynumu hareket ettiremiyorum zaten doğru dürüst, teyzemi gördüm karşımda kuzum merak etme hepimiz buradayız diyor da burası neresi. Ben en son kardeşimin dizine kafamı koymuştum yastığım oydu kardeşim neredeydi ki annemle babam neredeydi. Kafamda deli sorular ama o kadar yorgundum ki sadece gözyaşıyla cevap verebildim teyzeme. Sonradan tabii öğreniyorum ki hayati tehlike yaşamışım 3 gün. Tabii biraz kendime gelince soruyorum nerede ailem. Ben böyleysem onlar nasıl.  Kıpırdanamıyorum ki gidip göreyim kimseyi. Korkularımın çok şükür yersiz olduğunu öğrenince gerçekten yeniden doğdum dedim, ailecek yeniden doğduk. Dolayısıyla 6 Temmuzu felaketimiz, 10 Temmuzu ise en ağır durumda olan ben hayati tehlikeyi atlattıktan sonra birbirimize kavuşmamız olarak adlandırıyorum. İyi ki varsın 10 Temmuz iyi ki. 
         Bu ikinci hayatım bambaşka bir Nilay’ın ortaya çıkmasına vesileymiş görmüş oldum. Oturamamak ne demek az bir süre olsa da yatağa bağlı kalmak ne demek onu gördüm. Destekli de olsa bir insanın oturabileceği an nasıl mutlu olabileceğini yaşayıp gördüm. Sağlığın önüne ne kadar gereksiz şeyler koymuşum farkına vardım. Yatakta oturabildim de acaba tekerlekli sandalyeye oturabilecek miyim korkusunu yaşadığımı çok iyi hatırlıyorum çünkü hastaneye gidip gelirken sedyeyle taşınmanın ne kadar canımı acıtan şey olduğunu yaşadım. Allah yardım etsin o durumdaki hastalara, anlayamazsınız sadece onu diyebilirim. Sonra hiç bilmediğim bir çevreye girdim. Evimden uzaklaşıp tedavi olmaya başladım. Dünya başıma yıkıldı modundayken bir baktım benden büyük küçük insanların da dünyası başına yıkılabilirmiş yaşayarak gördüm. Derken tekerlekli sandalyeye oturma seviyesine gelebildim. Ama daha yürüme aşamasına gelemedim şimdilik maalesef. Bu bir sınavsa azim ve sabırla bu sınavı vereceğim Allah’ımın izniyle. Eski Nilay olacağım hem de daha güçlü bir şekilde. Hala daha bazen bu yaşadıklarım bir kabus olsa ve gözümü açtığım an evimde odamda bulsam kendimi diye içimden geçiriyorum yalan yok. Sonrasında diyorum nilay kabus veya değil bunu yaşıyorsan bir şeyler öğrenmeye bak. Bana diyorlardı ki yeniden doğan bebek gibi düşün kendini. Ben fiziksel gelişimin her aşamasını sonuna kadar anlayarak yaşıyorum. Yürümenin ne demek olduğunu anlıyorum mantığını kavrayarak yürüyeceğim dahası anatomimizi öğrenmiş oldum fazladan.
         Şaka bir yana arkadaşlar hayatın kime ne getireceği hiç belli olmuyor. Anınızı dolu dolu yaşayın tabi kırmadan kimseleri. Bir de güzel dostluklar, arkadaşlıklar biriktirmeye bakın onlar en büyük destekçileriniz olabilir. Tabii içinden çürükler çıkabilir. Çok şükür çürükleri atmış oldum bu vesileyle. Hayat enerjiniz hiç sönmesin..

4 Haziran 2020 Perşembe

biraz hızlı normalleşmedik mi?

        Yeni normalleşme sürecine adım attığımız şu günlerde sizce de biraz hızlı normalleşmedik mi? Evet tabii ki hayat normale dönecek yani dönmeli. Bunu kabul ediyorum ama yavaş yavaş normale dönseydik daha iyi olmaz mıydı? Alışveriş merkezleri açıldı, restoran-kafeler açıldı ne güzel de daha normalleşmenin ilk gününde arkadaşlarla buluşup starbucks toplantıları yapman için açılmadı  aslında bilmem farkında mısın? Daha doğrusu çok mu acildi o buluşmalarınız, bekleyemez miydiniz? “Ama çok özlemiştik birbirimizi kaldığımız yerden devam edelim dedik”  diyorsunuz belki ama farkında mısınız vaka sayısı 0’a inmedi, bu virüs tamamen ortadan kalkmadı! Yoksa size böyle bir haber mi geldi? Eğer öyleyse söyleyin herkes bilsin!
       Bu haftabaşında haberlere bakarken tedbirsiz veya keyfine dışarıda bulunan insanları her gördüğümde “pardon kardeş beyin diyorum ya hani senin düşürdüğün!” diye geçirdim durdum. Böyle şımarıkça bencilce davranmaya kimsenin hakkı olmamalı bence. Unutmayalım arkadaşlar, çok da geçmedi üzerinden, 1 kişide ortaya çıkmasıyla başlamıştı her şey. Bir de böyle sorumsuzca davranmaya niyetlenen arkadaşlara tavsiyemdir; sen gençsin belki kronik bir rahatsızlığın yok sana bir şey olmayabilir ama taşıyıcı olup annene, babana, dedene, hasta birisine taşırsan o virüsü ve onlar etkilenirse , işte bu senaryoyu düşün sonrasında da virüsten etkilenenlerin yaşadıklarını gözünün önüne getir. Diyeceklerim bu kadar!

27 Mayıs 2020 Çarşamba

ölümden başkası yalan

   ...yalan başkası yalan, dünyada ölümden başkası yalan... çok sevdiğim bir şarkıdır hiç ne kadar doğru olduğunu düşünmeden sevivermiştim. Sonra zamanla sevdiklerimi kaybettikçe sözleri çok anlamlı demeye başladım ve her kayıpta aklıma bu şarkı geliyor. Yine yadıma düştü bu şarkı çocukluk arkadaşlarımdan birinin göçüp gitmesiyle..
     Bütün arkadaşlıklar özeldir evet ama yıllarca görüşmemene rağmen her görüştüğünde muhabbettinizin ve sıcaklığının kaldığınız yerden devam ettiği çocukluk arkadaşlıkları daha özeldir bence hiç kuşkusuz. Hele ki Anadolu’da geçmişse bu en güzel dönemleriniz, mahalle-sokak arkadaşlığı kurabilmişseniz işte böyle gerçek arkadaşlık edinmişsinizdir. Bir gün sabah bir kalkıyorsunuz ki o arkadaşınız vefat etmiş. İlk başta anlayamıyorsun, nasıl yani, kim deyip duruyorsun. Daha doğrusu konduramıyorsun , ee hasta değildi, ee bir sıkıntısı yoktu. Ya nasıl ya deyip duruyorsun bir süre, gençti o genç benle yaşıt diyorsun ki sanki senden küçük kişiler ölmüyormuş gibi. Nutkun tutuluyor, akıl tutulması yaşıyorsun, beynin uyuşuyor. Biraz zaman geçtikten sonra anlayınca eee şimdi annesi  ne yapacak ki demeye başlıyorsun. O kadın çocuklarını nasıl özveriyle büyüttü, nasıl üstüne titredi.. Allah’ım sabırlarından ver diyorsun..Ve sonra aklına kardeşi geliyor ve böğrüne bir taş oturuyor. Evet anne değilim çok fazla anlayamam ama canımı istese veririm dediğim kardeşim var. Ben bir abla olarak kardeşinin durumunu tasavvur edemiyorum, canından bir parça koptu gitti değil canının küçük bir parçası kaldı dünyada gibi geliyor bana. Allah’ ım dayanma gücü ver diyebiliyorum sadece. 
      Bu yazıyı yazma nedenim, son görevimi yanında olarak yerine getiremiyorum bari duygularımı dile getirip yazıya dökerek yapayım çünkü biliyorum ki görüyorsun, Güle güle arkadaşım, yerin her zaman özel kalacak...
       

21 Mayıs 2020 Perşembe

deli miyiz akıllı mıyız??

     Biliyoruz ki bu pazar Ramazan Bayramı ve biz toplum olarak bayramlarda çok mutlu hatta küçük çocuklarımızla birlikte çok heyecanlı bir ruh hali içinde oluruz ya benim aklıma bir soru geldi. Madem biz bu kadar değer verip coşkulu sevinçli oluyoruz  bu günlerde peki neden “deliye her gün bayram” diyoruz? 
      Bayramla mutluluk geliyorsa, bir gün de olsa derdimizi bir kenara atabiliyorsak niye her günümüzü bayram tadında yaşamayalım ki? Daha doğrusu şu soruyu sorayım dertsiz , tasasız yaşamaya çalışan en azından içindekileri dışarı yansıtmamaya çalışan insanları niye böyle adlandırıyoruz ki? Bayramlarda takındığımız ruh halini niye hayatımız boyunca sürdürmüyoruz ki? O ruh halimizi delilik olarak tanımlıyorsak o zaman bayramlarda ne oluyoruz? Ya arkadaşım kafa mı buluyorsun bizimle diyebilirsiniz belki ama bu sorular sizin hiç aklınıza gelmiyor mu?
    “Nereye varmaya çalışıyorsun açıkça söyle” deyişlerinizi duyar gibiyim!! Şunu söylüyorum mutluluğumuzu, özgürlüğümüzü kısıtlattırmayalım, kısıtlamayalım. Unutmayalım ki kaçırdığımız 1 saniyenin bile telafisi yok. Varsın deli olarak anılalım, kimseye kulak asmadan hayatı hep bayram tadında yaşayalım arkadaşlar:). İyi bayramlar!!
      
       

14 Mayıs 2020 Perşembe

birer engelli adayı olduğumuzu aklımızdan çıkarmasak?!

Dün internette gezinirken bir baktım ki meğerse bu hafta engelliler haftasıymış ve insanlar yığınla bir şeyler paylaşmış bu haftayla ilgili!!! Ünlem koyuyorum neden mi çünkü bu duyarlılık bana çok ironi geldi. Yok alay falan etmiyorum gerçekten çok ironi, şimdi maddeleyeceğim gözlemlerden sonra siz  de bana hak vereceksiniz;
  • Siz de fark etmişsinizdir ki; AVM lerde , metro/tramvay duraklarında bir kat yürüyerek çıkmamak için asansörlere koşuluyor hemen özellikle AVM lerde sıkça gördüğüm bir durum maalesef bu. Hatta öyle ki asansör sırasına bile giriliyor. Şimdi arkadaşlar yaklaşık her AVM içinde yani en azından benim gittiklerimde yürüyen merdivenler de mevcut. Hiç düşündünüz mü bu asansörler o zaman neden konulmuş cidden bir an aklınıza geldi mi? Ben vereyim size cevabı gençlerimizin hurra saldırmaları için konulmadığı kesin. Asansör; yürüyemeyecek kadar yaşlı, rahatsız olan kişilerle gerçekten yürüyemeyen veya bebek arabası olan ebeveynler için özellikle düşünülmüştür. Ah kardeşim tamam kullan asansörü tabii ki karışamam ama bari sıranı beklerken tekerlekli sandalyeli olana öncelik ver yani o sana öncelik vermesin!! Evet evet verilen o öncelik de büyük gururla kabul ediliyor ya ne desem boş!!! Hıı pardon senin durumun daha vahim değil mi kardeşim beyinsel olarak!!!
  • Özellikle AVM’ lerde, şehirlerarası otobüs terminallerinde tuvalet kuyruklarına şahit olmayanınız yoktur diye düşünüyorum. Böyle insanlar sırada beklerken sivri zekalının biri arkalardan ay daha fazla bekleyemeyeceğim deyip boş olan engeller tuvaletine girer. Ya hiç düşünmüyor mu bu kadar insan niye bekliyor da ben giriyorum? Yok tabii ki düşünmez çünkü o onun en doğal hakkı!! Okumamış kör cahil değil bunu yapanlar, ağır olacak belki ama, bu kişiler  sadece kendini uyanık zanneden sivri zekalılar!! O kişi, o tuvaleti kullanırken o sırada yürüme sıkıntısı çeken birisinin gelebileceğini ve onun hakkını gasp etmiş olacağını hiç aklına bile getirmez. İşte bu kişileri hangi kategoriye sokacağımı ve hangi vasıfla bunların toplumda yaşadığını çözemiyorum, İnsan(mış)!!
  • Şehirlerde en büyük sıkıntılardan biri ne diye sorulsa bana park yeri bulma da cevaplarımdan biri olur gibime geliyor! Cidden çok büyük sorun hatta o kadar büyük  ki engellilere ait park yerleri bile dolduruluyor!! Aaa süper bak boş hemen çekeyeyim abi şuraya kaçırmayayım, aman zaten çok kısa sürecek derken cidden hop araba yerleştiriverilir oraya. Peki arabasından senin gibi dar alanda inme imkanı olmayan engelli bir vatandaşımız yana yakıla kendine yer ararken onun hakkını gasp etmiş olarak için çok huzurlu değil mi oraya park etmekle ne de olsa hakkını kullandın!! Bu kişilerle ilgili bir AVM de şöyle bir yazı görüp çok etkilenmiştim; “Park yerimi aldınız engeli mi de alabilir misiniz?!” . Sahi alabilir mi!!
  • Bizim kaldırımlarımızı fark etmişsinizdir ki genelde arnavut kaldırımı şeklinde. Yürüyebilen insanlar bile zar zor yürürken yürümekte güçlük çekenler veya tekerlekli sandalyeli olanlar ne yapsın mecburen ana yoldan kaldırıma yakın şekilde gitmeye çalışacak ki aaa o da ne hay Allah arabalar da park etmiş oralara!! Ee şimdi mecburen ne yapacak tekerlekli sandalye kullanan vatandaşımız araba yoluna girmek mecburiyetinde olacak! Zaten kalbi güm güm o yolu kullanırken derken arkadan daaatttt! arabalı bir arkadaş korna çalıyor, tabii kendini düzeltemeyeceğinden sakince devam eden tekerleklinin yanından yol az genişleyince arkada datlayan şahıs geçiveriyor hem de el kol hareketi yaparak!! Tabii özür dilemesi lazımdı tekerlekli sandalyeli arkadaşın yol veremediği için tabakhaneye bir şey yetiştirmeye çalışan kalasa!!!
Ben bu gözlemlerimi tabii ki arttırabilirim, hatta o kadar ki saymakla bitiremem.. Toplumumuzda sanki haklarına çok saygı duyuyormuşuz gibi bir de bu haftalarda çok duyarlıymışız izlenimi veriyoruz ya ne desem boş!! Ya gerçekten saygı duy ve kutla ya da kendin gibi ol ve kutlamaa!!(ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol!) Sinirime hakim olamayıp sivri bir uslüp kullanmış olabilirim affola!!

4 Mayıs 2020 Pazartesi

kendi içimizde yaşasak nasıl olur?

Malumunuz bu pazar Anneler Günü, 1,5 ay sonra ise Babalar Günü. İşte bugün sizlerden bu özel günlerle ilgili ricalarda bulunmaya geldim:). Genelde bu özel günler için ne yapılıyor kısaca değinecek olursak;haftalar öncesinden haldır haldır hediye arayışı,  mağazadaki kampanyaların sıkı takibi ve sonunda hedefe varış.. Peki sorarım size; bu aldığınız  hediyelerle haklarını  ödemiş mi oluyorsunuz?! Hayır da hatırlıyoruz  veya sevgimizi gösteriyoruz böylece diyebilirsiniz. Peki alım gücü olan arkadaşlar her zaman hediye alıp hatırlasak daha güzel olmaz mı?? İşte ricalarımdan; 
  • Birincisi; haklarını hediye ile ölçemeyeceğimizin farkına varalım , bir şeyler almayı düşünüyorsanız da bunun yerine lütfen onlar adına LÖSEV gibi kuruluşlara bağış yapmayı düşünün. Bence  çok daha fazla mutlu olacaklar bu duyarlı hediyenizin karşısında. Ayrıca bir ana kuzusunu dolayısıyla bir anayı daha mutlu etmiş olacaksınız. Düşününce içiniz mutlulukla doluyor değil mi??
  • İkincisi; son dönemin furyası mutlu aile fotoğraflarıyla sosyal medyadan bu özel günü kutlamak. Evet yakın zamana kadar ben de bu furyanın etkisi altındaydım, Bir gün durup şöyle bir düşündüğümde bugünü anasız-babasız geçiren çocuklar  ya da yakın zamanda çocuğunu kaybeden ana-babaların olabileceğinin farkına vardım ve böyle düşüncesiz davrandığım için kendime kızdım. Ne hissedeceklerini tasavvur dahi edemiyorum pek ama bu özel günde yavrusu yerine toprağıyla konuşan bir ana veya anası yerine toprağını öpen çocuk düşününce bile tüylerim diken diken oluyor.  Bir de her daim elimizin altında olan sosyal medyada gezinirken sıcak aile fotoğrafları görmek acılarını daha daha arttırmayacak mı? Allah’ım sana çok şükür ailem yanımda deyip sevgimizi göstersek , uzağımızda bile olsa görüntülü konuşup seslerini duysak yetmez mi bu sade kutlama sizce?? Bence yeter hem de daha samimi olur! Bir de kimsenin acısını tazelememiş oluruz!!
Yazımı; annesini-babasını kaybetmiş yavrularımıza ve yavrusunu kaybetmiş ebeveynlere Allah’ tan sabır dileyerek bitirmeden önce melek olmuş olan dahil tüm annelerimizin daha doğrusu annelik görevi yapan  herkesin Anneler Gününü kutlarım:)

25 Nisan 2020 Cumartesi

karantina günleri

 Şu günlerde zor mu zor bir dönemden geçiyoruz tüm dünya olarak ki bunun ne kadar  süreceğini bilemiyoruz maalesef.
Çağımızın virüsü Covid-19 bize şu karantina günlerimizde şöyle bir düşünürsek aslında sosyolojik/psikolojik olarak ne çok şeyi hatırlattı değil mi? Ne mi bunlar gelin hatırlayalım:
En başta, sağlıklıyım diye şükretmeyi unutmuşken şimdi her sağlıklı günümüzde binlerce kez şükreder olduk. Gösterişe, şatafata, aman şöyle desinler, böyle desinler...olaylarına öylesine kaptırmıştık ki kendimizi hayatta var olma amacımızın ne olduğunu daha doğrusu elalem için değil en başta kendimiz için bu hayatı doya doya yaşamamız gerektiğini hatırladık. Her akşam açıklanan vaka sayılarıyla ölümün aslında ne kadar yakınımızda olabileceğini de görmüş oluyoruz. Bu süreçte imkanı olan arkadaşlarımız evde kal kampanyasını uygulayabiliyor ve böylece izole bir şekilde yaşarken aile içinde çocuklar anne-babalarıyla daha çok vakit geçirip özlem giderme fırsatını elde etmiş oldular. 
Eee evde kal demesi kolay da icraati zor diyor insanımız, ne kadar çok şikayet ediliyor sıkıldım, patladım diye ki zaman zaman ben de bu moda giriyordum taa ki bir köşe yazısında şu düşündürücü cümleyi okuyana kadar;
“Şu süreçte 3 seçeneğimiz var; birincisi evde canın sıkılarak da olsa yatağında yatmak, ikincisi kuralları ihlal edip yoğun bakımda yatmak, üçüncüsü ise yerin altında yatmak!!” Sahi siz hangisini tercih ederdiniz???! Sağlıcakla kalalım..,

dinlenmeye ne dersiniz??

Onbir ayın sultanı Ramazan ayına girdiğimiz şu günlerde insan ister istemez daha çok maneviyata, kendine yönelme eğiliminde oluyor. İşte tam da bu döneme uygun olabileceğini düşündüğüm, daha önce okuduğum kitaplardan itinayla seçtiklerimi paylaşmaya geldimmm;)
  • Kün fe yekun (Ahi Aratoğlu)
İşin içinden çıkamadığımız zamanlarda sabır, tevekkül ve tefekkürü aklımızdan çıkarmamamız gerektiğini bize hatırlatan kitabı okumanın tam zamanı kesinlikle!!
  • Düşüncen Değişirse Kaderin Değişir (Didem Moralıoğlu)
Nefsinizi arındırıp düşüncelerinizi toparlamak dolayısıyla da kaderinizi değiştirebilmek sizin elinizde, eee vaktiniz de var bu süreçte. İlk adımınızı atıp kitabı okumaya ne dersinizzz??
  • Butimar ( Kaan Murat Yanık)
Leyla ile Mecnun tadında bir aşk hikayesini okurken biz müminlerde bulunması ve bulunmaması gereken özelliklere de tekrar tekrar değineceksiniz.
  • Deli Anne’den İnce Hayat (Mümine Yıldız)
Çok bunaldığınızda, çok daraldığınızda, işin içinden çıkamadığınız zamanlarda  gücünüzü toplamanızı sağlayacak bu tasavvuf kitabı başucu kitabı olarak yer tutacak hayatınızda.
  • Hiçbir Karşılaşma Tesadüf Değildir (Hakan Mengüç)
Psikolojisini daha güçlü hale getirmek, hayatta motivasyonunu arttırmak isteyenler Mevlana’dan, Yunus Emre’den düşüncelere de yer veren bu kişisel gelişim kitabına bir bakın bence:)
  • Abum Rabum (İskender Pala)
Dini bilgileri okumaya daha çok yöneldiğimiz şu zamanda dinlerle ilgili bilmediğiniz, unuttuğunuz bilgileri de hatırlamanıza vesile olan kitabı okurken ayrıca kendinizi bir maceranın içinde de bulacaksınız.
  • İrade Terbiyesi (Jules Payot)
Oruçla irademizi terbiye etmeye çalışırken davranışlarımızı nasıl  terbiye edeceğiz diye düşünüyorsanız o zaman buyrun kitabı okumaya:)
  • Gerçek Mucize Kendine İnanmaktır (Ethem Emin Nemutlu)
Hayat birgün o da bugün diyerek yaşadığınız anı daha dolu dolu geçirmenizi sağlayıp en büyük gücün inanç olduğunu anlayacağınız kitabı kafanızı iyice toplamaya başladığınız şu günlerde kesinlikle okuyun:)
  • Amak-ı Hayal (Filibeli Ahmed Hilmi)
Hakikate varmak için Aynalı Baba ile sıcak mı sıcak bir yolculuğa çıkmaya var mısınız??





24 Nisan 2020 Cuma

verimli karantina

Malumunuz önümüzdeki 4 gün sokağa çıkma yasağı uygulanacak. Herkes yeme-içme- ev ihtiyaçlarını vb. karşılamaya yönelecek. Ya peki ruhsal ihtiyaçlar. Bunalım moduna girmemeniz için okuduğum kitaplardan size birçok türden önerilerde bulunacağım;
  • Semerkant (Amin Maalouf)
Tarih ve edebiyatın muhteşem şekilde harmanlandığı kitabı okurken kendinizi o dönemlerde yaşıyor hissedeceksiniz.
  • Baharda Yine Geliriz (Barış Bıçakçı)
Havaların ısındığı şu günlerde içinizi de ısıtmaya ne dersiniz? Cevabınız evet ise kısa kısa öykülerden oluşan bu kitapla tanışın mutlaka
  • Romeo ve Juliet ( Wllliam Shakespeare)
Slnema, tlyatro salonları dahil tüm kültürel yerleri kapalı olduğundan özlediğiniz tiyatro keyfini dünyaca ünlü Romeo ve Juliet kitabını okuyarak çıkarmaya ne dersiniz?
  • Pia Mater (Serkan Karaismailoğlu)
Günlük yaşam içinde hissettiğimiz duyguların fizyolojik nedenlerinin kurgusal bir hayat üzerinden anlatıldığı nöroromanı okurken kullanılan dilinin etkisiyle keyif alarak anatominizi tanıyacaksınız;)
  • Diriliş (Tess Gerritsen)
Heyecana, vaka çözmeye ne dersiniz? O zaman Tess Gerritsen’ in kalemiyle tanışmanın tam zamanı. İşe Diriliş kitabıyla başlayabilirsiniz.
  • Senden Önce Ben (Jojo Moyes)
Romantik takılıp aşk kitaplarını tercih eden arkadaşlar; buyrun bu film tadındaki kitaba!! Okurken duygu geçişlerini sonuna kadar yaşayacaksınız!!
  • Acımak (Reşat Nuri Güntekin)
Türk Edebiyatı Klasiklerini okumak çok başka, yok mu bu kategoride kitap önerisi diyen arkadaşlar; usta yazar Reşat Nuri Güntekin’in kalemiyle tanışmamışsınız işte önünüzde fırsat diyorum. İşe birçok ders veren “Acımak” eseriyle başlayabilirsiniz.
  • Körlük ( Jose Saramago)
Son olarak; yaşadığımız bu dönemi yıllar öncesinden çok iyi öngörüp kurgulayan “Körlük” kitabını okumayan arkadaşlara şiddetle tavsiye ederim. Anlatılmaz yaşanır diyorum okuyunca anlayacaksınız!!
Kafamızda abartmayalım şu süreci kendimizi kitaplarımıza verelim, göz açıp kapayıncaya kadar bitiverecek:)


23 Nisan 2020 Perşembe

23 Nisan

Çok büyük bayram bu bayram herkese kutlu olsun
Çok büyük bayram bu bayram herkese mutlu olsun 
23 nisan kutlu olsun
..
Sevinin küçükler övünün büyükler
23 nisan kutlu olsun
..
Çocukken  nasıl heyecanlı, coşkulu söylerdik değil mi bu şarkıyı:) Bir gün yaaa bir gün bizim olmuş, bize armağan edilmiş ne kadar özel hissederdik kendimizi. İşte bu anlamlı özel günde ben de çocuklarımız için okuyup çok beğendiğim çocuk kitaplarını sizlerle paylaşmaya geldimmm ama öncesinde daha nice 100 yıllara diyorum!!
  • İçimdeki Müzik
Bebekken beyin felci geçirip konuşma ve hareket yetisini kaybetmiş 11 yaşındaki Melody’nin yaşadıklarını , sessiz çığlıklarını okurken hayatta ben de varım deme çabalarını takdir edeceksiniz.
  • Şeker Portakalı
Sevimli, yaramaz ve bir o kadar da yalnız Zeze ile tanışmaya ne dersiniz. Eminim çok sevip sıkı bir arkadaşlık bağı kuracaksınız:)
  • Çizgili Pijamalı Çocuk
Savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunun, Bruno’nun çocuk dünyasına etkilerini görerek bir kez daha farkına varacaksınız;(
  • Momo
Uzak diyarlardan gelmiş, kimsesiz ve içi sevgiyle dolu bir kız çocuğu olan Momo yu eminim çok sevip vazgeçemeyeceksiniz. Çünkü Momo çok iyi bir dinleyici olma özelliğiyle kalbinizi fethedecek!!
  • Pal Sokağı Çocukları
Toplumda zengin-fakir ayrımının maalesef ki çocuklarda bile görüldüğünü işleyen eserde; dürüstlüğüyle, arkadaşlarıyla oynadığı Pal Sokağını zengin çocuklara kaptırmama mücadelesiyle Nemeseck’i o kadar çok benimseyeceksiniz ki bu mücadelenin içinde bulacaksınız kendinizi:)
  • Sol Ayağım 
Bebekken beyin felci geçirip sadece sol ayağını kullanabilen Christy’nin yalnızlığına şahit olup onunla  birlikte kendinizi topluma kabul ettirme çabası içinde olacaksınız. Maalesef ki çocukların bile kötü kalpli olabileceğini göreceksiniz.
  • Simyacı
Rüyalarının peşinden giden Endülüslü çoban Santiago ile birlikte İspanya’dan Mısır piramitlerine yolculuğa çıkmaya hazır mısınız? Buyuralım maceraya o zaman:)




20 Nisan 2020 Pazartesi

bilmediğini bilmek

Geçen gün bir kişisel gelişim kitabında ,beni derin düşüncelere daldırıveren, ünlü filozof Lau Tzu’nun “ Bilmediğini bilmek en iyisidir.Bilmeyip de bildiğini sanmak tehlikeli bir hastalıktır.” sözüne denk gelmiştim . Ne kadar da doğru değil mi? Çoğu kişi “her şeyi ben bilirim” modunda takılıp durmuyor mu?? Bu kişi:
  • Her konu hakkında fikir yürütebiliyor
O kadar ki bir kişi neredeyse uzmanlığını almış bir doktor edasıyla karşısındakinin rahatsızlığı hakkında bir şeyler söyleyebiliyor.
  • Her şeyi ben bilirim
Bu kişi attım hafızaya modunda takıldıkları için  bilmeyeceğim bir şey olması imkansız sanmaya çalışıp öyle gösterir kendini komik bir şekilde:)
  • konuşurken sıranın kendisine gelmesi için sabırsızlanır
Siz bir şeyler anlatırken sanıyor musunuz ki bu kişi sizi dinliyor.Hayır tabi ki, saygısız olarak adlandırmayın diye susuyor karşınızda. Ama içinden hadi tamam kısa kes de bana sıra gelsin diyor. Nereden mi biliyorum derseniz; bakışına bakın derim:) Unutmayın ki gözler beynimizi yansıtır!!
  • Söylediğinin doğru olduğunu çürütseniz bile asla kabul etmez
Her zaman en doğrusunu ben bilirim düşüncesini beynine o kadar kazımıştır ki yanlış olduğunu ispatla sunsan bile yine sen yanlış biliyor olursun. Ondan dolayı pek çabaya girmeyin derim. 
  • “Bilmiyorum” derse çevresi tarafından küçümseneceğini düşünür
Farkında değil ki abuk sabuk şeyler söylediği zaman kendini gülünç duruma düşürüp karşısındakinin içten içe dediklerine güldüğünü. Bilmediğin konu hakkında konuşmasan da bu duruma düşmesen değil mi!!
Velhasıl kelam arkadaşlar bu dertleşme yazımla tekrarlıyorum her şeyi bilmemiz imkansız! İlk önce kendimizi bilelim ki bilmediklerimizin farkına varmış oluruz böylece!!!

19 Nisan 2020 Pazar

karantina günlerinde biz

Ülkece Covid-19 ile mücadele ettiğimiz şu günlerde hiç gözlem yapabildiniz mi nasıl görünüyoruz bu karantina günlerimizde? Kafa dağıtmak için ben yapmaya çalıştım ve şimdi  instagramdaki paylaşımlardan gördüklerimi ve çıkardığım dersleri derleyip sizlerle paylaşacağım:
  • Okunan kitap fotoğrafları arttı
Havaların ısınmaya başladığı şu günlerde önceden gezip görülen yerlerin fotoğrafları süslerken sayfaları şimdi okunan kitaplarınki. Nedense bu durum aklıma “çok okuyan mı çok gezen mi” sorusunu getirdi :)
  • Hanımlar eşlerinin saç tıraşını yapmaya başlamış
Demek ki neymiş ; erkekten kadın kuaförü olabiliyorsa kadından da erkek kuaförü olabilirmiş!! Bu dönemi atlattıktan sonra kadın berber görürsem hiç şaşırmayacağım:)
  • Erkekler ev işi konusunda uzmanlaşmaya başladı
Süpürmeyi, vileda yapmayı geçtim , geçen eşine cam silerek yardım eden amca bile gördüm. Unutuyordum az kalsın hamur açan, ekmek-bazlama yapanlar da azımsanmayacak kadar çok:)
  • Geçmişe büyük özlem duyma
Fırsat buldukça moral bulmak için açık alanlarda, tatillerde çekilmiş fotoğraf paylaşımları da yapılıyor tabii “ bir daha görecek miyiz böyle günler” diye not düşülerek. Halbuki ne kadar da olağandı değil mi  o zamanlar her yıl lüks tatillere gitmek!! Şimdi korkusuzca parka gitsek tatil sayacağız gibime geliyor.
  • Ailecek birlikte  vakit geçirme fırsatının artması
Anne-babalar evde kaldıkları süre boyunca çocuklarıyla daha dolu dolu kaliteli zaman geçirmeye başladı. Böylece çocuklar aile olmanın tadını çıkarıyorlar.
  • Aman çok yoğunum uğraşamam dediğimiz yemek işleriyle haşır neşir olmak
Sanırım içimizdeki Emine Beder ortaya çıktı ve yapılan değişik yemekler, tarifler paylaşımı son hızla artmaya başladı.
  • Kendi aramızda, aile içinde doğum günüleri kutlayabiliyormuşuz
Milleti toplamadan, “happy birthday”!partileri verilmeden ufak bir pasta keserek de kutlamalar yapılabiliyormuş; öğrendik, öğrettik!!!
  • Spor salonlarına gitmeden de spor yapılınabiliniyormuş , farkına varıldı.
Pilates salonlarında eğitmen eşliğinde yapılan spor videoları yerini kısıtlı imkanlarla evde, herkesin yapabileceği spor videolarına bıraktı. 
Umarım şu süreç geçip hayat normale döndüğünde biz eski alışkanlıklarımıza geri dönmeyiz de “desinler dönemi”ni böylece bitirebiliriz. Temenni olarak kalmaması dileğiyle...

18 Nisan 2020 Cumartesi

kitap seçerken kriterlerim

Çoğu kişi elbise, ayakkabı, çanta ... alışverişinde kararsız kalıp stres olabilirken ben kitap alırken aynı durumu yaşıyorum. Okurken kendimi çok kaptırdığımdan kısa süreliğine de olsa nasıl bir dünyaya gireceğim veya girebilecek miyim..  gibi kafamda deli sorular dolanıp durur !! Tabii ki  pişmanlık yaşadıklarım da oluyor zaman zaman:( Ama çoğunlukla doğru tercihlerde bulunmuş oluyorum. Seçerken herkesin kendi kriteri vardır gerçi ama gelin benim kriterlerime bir göz atalım:
  • Konu
Her şeyden önce konusunu incelerim ki kanım kaynayacak mı bakalım. Hıı anlatımı kuru, tatsız olabilir konusuna tamam dedikten sonra o zaman ikinci kriterime geçerim. 
  • Genel itibariyle yapılan yorumlar
Özellikle eleştirel tarzda yapılan yorumlarına bakarım:  Mesela konuya tamam dedikten sonra çok fazla betimleme kullanılmış deniliyorsa gerçekliğe yaklaşırken uzaklaşılıyor gibi gelinir ve kitaptan soğurum:( 
Bazen de konusu hakkında ikilem içindeyken kullanılan dili, anlatımı çok yumuşak yorumları varsa okuması keyif verebilir diye düşünüp tercih edebilirim:)
  • Tür
Farklı türden okumayı sevem birisiyim. Gerilim, din, tarih, aşk ,felsefe, bilim , klasikler... Seçeneklerimi çoğaltıp kitaplığımın dolu dolu olmasını tercih ederim. Yeniliklere açığımdır kendimi bir cam fanusun içine hapsetmek istemem. Ama okuduğum türle ilgili yalan yanlış, kulaktan dolma bilgiler veriliyorsa işte o kitaptan buz gibi soğurum yazarıyla beraber tabii ki:)
  • İnstagram önerileri
Hiç adını sanını duymadığım yazar veya kitap hakkında instagramda paylaşım gördüğüm zaman anında sepete ekliyorum. Ee malum blogger olarak arkadaşlarımın paylaşımlarını sıkı bir şekilde takip ediyorum.
  • Çok satanlar kategorisine pek bakmam
Toplumumuzda bir kitap çok satıyorsa mutlaka alınıp okunmalıdır, her sayfası ayrı bir kalitedir tarzında bir anlayış yerleşmiş ki bana göre bu çok yanlıştır! Çok satanlar kategorisindeki birçok kitabın yayınevlerinin reklamlarını iyi yapmasının etkisiyle abartıldığını ve çok ses getirdiğini düşünüyorum. 
  • Markalaşmış yazarlara pek bakmamaya çalışmaya çalışıyorum
Bu kriterimi yakın zamanda yaşadığım deneyimlerle açmak istiyorum. İlki; son zamanlarda Fransız yazar Jean Christophe Grange fırtınası esiyor görüyorum. İşte son kitabı çıktı , serisi de olacakmış yorumlarını çok görünce yazarın kalemiyle tanışmak için sabırsızlandım ve okuyunca gördüm ki ; çok da beklentime cevap vermedi .  Şimdi diyeceksiniz ki o yazarın hiç kitabını okumayacak mısım yani. Tabii ki okuyacağım ama illa onu okumalıyım diye bir tutkum olmadan!! 
Bir başka yaşadığım durum;  Ahmet Ümit’in Kırlangıç Çığlığı kitabını o kadar çok beğenmiştim ki ne yazarsa okurum modundaydım dolayısıyla hemen peşine çıkan Aşkımız Eski Bir Roman kitabını vakit kaybetmeden alıp okudum ama beklentimi pek karşılamadığımdan ilk kitabındaki tadı alamadım:( 
Demem o ki yeni yazarları da keşfetmeye açık olalım::)
  • Kapak Tasarımı
Kitapçılarda turlarken kapak tasarımı dikkatimi çekip ayaküstü incelediğim ve aldığım kitapların sayısı da hiç azımsanmayacak derecedir. Ama tabii ki çok ilgimi çekmesi şartıyla:)
Temel kriterlerimi belirtirken; az da olsa, şans faktörünün de etkin olduğunu eklemeyi unutmayayım!!! Kararsız arkadaşlara umarım yardımcı olmuş olurum kriterlerimi belirterek şimdiden keyifli alışverişler dilerim:)




17 Nisan 2020 Cuma

beyaz perdeye uyarlanmış okuduğum kitaplar

Zaman zaman internette gezinirken beyaz perdeye uyarlanmış kitapların listesi karşınıza çıkar. Hatta filme gitmeden bu listeye göre karar veren kişiler de hiç azımsanamayacak kadardır eminim. Bir de benim okuduğum kitaplardan sinemaya uyarlanmış olanlara  bakalım ne dersiniz??
  • Sol ayağım (my left food :the story of Christy Brown) 
Çocukken çocuk felci geçirince sadece sol bacağını kulanarak hayatını devam ettirmeye çalışan yazarın küçükken yaşadığı zorlukları ve çoğu kişi tarafından dışlanılmasını anlattığı otobiyografik eseri okurken boğazım düğümlendi ki filmini izlesem artık selpak şart gibi görünüyor:(
  • Yeraltından Notlar (Yeraltı)
Ruhsal olarak kendini yeraltında hissedip oraya mahkum eden kişinin nasıl o aşamaya gelindiğinin anlatıldığı usta yazar Dostoyevski’nin kalemiyle tanıştığım ve okurken zaman zaman kendimi sorgularken bulduğum bu Dünya Edebiyatı Klasik’inin Türk yapımı olarak beyaz perdeye uyarlanmış olduğunu yeni öğrenmiş bulunmaktayım.
  • Yeşil Yol (The Green Mile)
İlk önce filmini izleyip daha sonrasında kitabını okuduğum , “karanlıktan korkuyorum patron lütfen ışığı kapatma” cümlesiyle belleğime kazınan, haksız yere idam cezası alan koca adam John Coffey’nin yaşadıklarının anlatıldığı birçok dalda Oscar ödülü alan filmi izlerkenki kadar kitaba kendimi kaptıramamıştım maalesef:( Büyük ihtimalle sergilenen olağanüstü oyunculuklarının etkisi çok fazla olmuştur!!
  • Çizgili Pijamalı Çocuk (The Boy in The Striped Pyjamas)
9 yaşındaki küçük adam Bruno’nun asker olan babasının üst yönetici olarak Nazi kampına atanıp  Bruno’nun ailesiyle birlikte bundan sonra burada yaşamasını ve savaşın çocuklar üzerindeki etkisini anlatan çok etkilenerek okuduğum eserin filmini de izleyeceğim yakın zamanda.
  • Senden Önce Ben (Me Before You)
Geçirdiği motosiklet kazası sonucu boyundan aşağı felç olarak kalan ve birçok defa intihara girişmiş olan huysuz Will ile ona bakmak için tutulan yardımcısının yaşadıklarını ve aralarındaki etkileşimi anlatan okurken keyif aldığım aşk kokan bu kitabın filminin aynı lezzeti verebileceğini düşünüyorum.
  • Fareler ve İnsanlar ( Of mice and Men)
Dünya klasiklerinden biri olan bu eserde , birbirlerinden farklı özelliklere sahip ama etle tırnak gibi olan 2 fakir arkadaşın zenginlerin çiftliklerine adeta köle gibi çalışmaya gitmelerini anlatan eser toplumda sınıfların var olduğunu ve bunların arasındaki uçurumu  vurgulamaktadır. Çok derin mesajları olan bu eserin filmini de izleyeceğim yakında.
  • Simyacı ( O alquimista)
Art arda iki kez aynı rüyayı gören çobanın bunda bana verilmek istenen bir mesaj var diyerek rüyasının peşinden gitmesini anlatan eserin sinemaya uyarlandığını hiç duymamıştım. Listede görünce şaşırdım, kesinlikle izleyeceğim!!
  • Nietsche Ağladığında (When Nietsche Wept)
Listede bu sefer felsefi bir kitap var. Arkadaşının, Dr.Breur’a tedavi ettirmek istediği Nietsche’ in tedaviye yaklaşmaması ve Dr.’un onu türlü oyunlar oynayıp farkına varmadan tedavi etmesini konu almaktadır. Konusu itibariyle bana uzak olduğundan okurken zaman zaman dikkatimin dağıldığı eserin filmini izlerken gireceğim şekilleri düşünemiyorum!!
  • Da Vinci Şifresi (The Da Vinci Code)
Simge bilim uzmanı Robert Longdon’ın bir cinayet vakasını çözme macerasını anlatan yapıtın önce filmini izledim yıllar sonra da kitabını okuyabildim. Ama maalesef filmini izlerken daha çok gerim gerim gerildiğimi hissettim yaratılan ambiyansın etkisiyle. Ama kitabı da efsaneeee!!
Şimdilik bu listeyi burada bitirirken, kitapların toplumun her alanında etkili olduğunu unutmayalım, sinema sadece bunlardan biri:)


16 Nisan 2020 Perşembe

kitapların hayatımdaki yeri

Herkes der ya kitap okumak şöyle iyidir böyle iyidir diye.  Bu bana biraz abartı gelirdi taa ki kendim keşfedene kadar. Şimdi, kitabın benim hayatımdaki temel etkilerinden bahsetmek istiyorum biraz:
  • Hani bazen bir anda her şey üzerine üzerine gelir de kaldıramayacağım diye düşünürsünüz, hatta yaşamak bile çok anlamsız gelir ya işte yakın zamanda öyle bir dönemden geçtim. Fiziken vardım ama yaşayan bir ölü gibiydim. Hayatım tepetaklak olmuştu, yaşama amacım yoktu. İşte böyle bir dönemde biraz da düşünmekten kaçmak, kafamı dağıtmak için kitaplara sığındım . Onlar benim için liman oldu. Her okuyuşta farklı hayatların içinde kendine yer bulmak, onları yaşamak , yenisine başlarken heyecanlanmak derken yavaş yavaş gözlerimin içinin eskisi gibi gülebildiğine tanık olmak... Gerçekten bibliyoterapi diye bir şey varmış yaşadım gördüm. Okumanın ruhun şifa yeri olduğunu anladığım bu etkisi benim için en önemlisi hiç kuşkusuz ki!! Siz de unutmayın her zaman hayatınız tam tıkırında gitmeyebilir ,   bu  dönemde aklınızdan çıkarmayın ki size  kollarını sonuna kadar açmış , yaralarınıza merhem olmak için şefkatle bekleyen evinizin bir köşesinde yer alan kitaplarınız var. Hatta terk etseniz bile geri döndüğünüzde evet nerede kalmıştık deyip  sizi sarıp sarmalayacak olan yine onlar. 
  • Ayrıca; hayatta karşılaşabileceğim problemler üzerine sakince daha aklıselim düşünüp çıkış yolu bulma alternatiflerim çoğaldı. 
  • Direkt kişi,olay hakkında fikir üretmeden önce şimdi ne düşünmüş olabilir ki diyerek empati kurabilme kabiliyetim arttı. Yüzde yüz değil belki yüzde elliye yakın arttı diyebilirim ki düşünün benim gibi hayata keskin çizgileri olan birisinde bu denli gelişim yaratıyor..
  • Bir yerde okumuştum Alman düşünür James Hawel kitap okumanın önemini “dünyayı yöneten kalem, kağıt ve mürekkeptir” şeklinde ifade etmiş. İşte ben de kitaplarla beraber duygularımı, düşüncelerimi , aklımı daha iyi yönetmeye başladım.
  • Son olarak yazma kabiliyetim gelişti  o kadar ki okuduğunuz makaleyi yazıyorum;)
Temel etkilerini belirttikten sonra diyorum ki; kitaplarınızı hayatınızın baş köşesine oturtun, etkilerini gördükten sonra pişman olmayacaksınız!!!

14 Nisan 2020 Salı

top 10

O kadar okuyoruz peki en favori kitaplarınız hangileri?? Hadi bakalım benim top 10 listeme :
  • İlk sırada sanki günümüzü anlatmak için  yıllar öncesinden yazılmış Jose Saramago’nun Körlük eseri gelmektedir. Okurken “vay be kurguya bak sen” diye düşünüp bana çok uzak gelmişti, yanılmışım...
  • Savaş, tarih hele ki İkinci Dünya Savaşı konulu kitaplar çok ilgimi çekmişti hele tadı damağımda kalan ünlü yazar Kristin Hannah’ın Bülbül kitabı... Anlatılmaz, yaşanır!!!
  • Ara sıra kafayı iyice dağıtmak, cinayet vakasını çözmeye çalışırken yanlış sonuca gitmek, okurken gerim gerim gerilip aynı zamanda bir takım bilgiler de edinmek ister ya insan işte o zamanlarda  Dan Brown’ın kalemi koşuyor yardıma ki filmi bile dünyayı kasıp kavuran Da Vinci Şifresi nin kitabı...okuyunca hak vereceksiniz.
  • Diyeceksiniz ki eee listede hiç aşk yok mu olmaz olur mu tabii ki var!! William Sheakspeare denilince akla hemen gelen Romeo ve Juliet eseri. Bunu okurken hem farklı bir tür okumanın zevki, hem usta yazarın kaleminin verdiği haz, hem de dillere destan aşk hikayesi.. İnsanın bir daha bir daha okuyası geliyor!!!
  • İnsan kaç yaşında olursa olsun içindeki çocuğu hiç öldürmemeli değil mi?! Ben hiç öldürmüyorum hatta o kadar ki çocuk kitaplarını bile seve seve okuyorum. Aslında okuduklarımın her biri bu listede yer almalı ama beni en çok etkileyen Melody nin sessiz çığlıklarının anlatıldığı Sharon Draper’ın İçimdeki Müzik eseri. Yetişkin, çocuk herkes okumalı!!
  • Stefan Zweig’ın kalemi, kesinlikle listede yer alır ama çoğu kişinin aklına Zweig deyince hemen Satranç kitabı gelirken benim aklıma Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu eseri gelir. Arkadaş bu nasıl platonik, saf bir aştır derim hep!! Sevginin saf hali, ne güzel hissedebilene!!
  • Aaa klasiklere hiç yer vermemişim. O zaman ilk Dünya Klasikleri’nden en keyif aldığım eseri söyleyeyim.İnsanlar arası sınıf farkının anlatıldığı , okurken hem hüzünlendirip hem düşündüren, John Steinbeck’in Fareler ve İnsanlar yapıtı. Okumayanınız varsa ilk fırsatta okuyun derim.
  • Türk Edebiyatı Klasikleri’ne gelecek olursak Hüseyin Rahmi Gürpınar’ı okumak hele ki Yeşilçam’da izlemekten keyif aldığım Süt Kardeşler filmine esin kaynağı olan Gulyabani eseri. Şu sıkıntılı süreçlerde gülümseyerek okumak ihtiyacı hisseden arkadaşlara şiddetle öneririm.
  • Bir diğer eser ise; okurken beni çok etkileyen, yakın zamanda okuduğum , toplumumuzda maalesef ki görülen ensest ilişkilerin anlatıldığı sosyal mesaj veren Büşra Sanay’ ın Kardeşini Doğurnak kitabı. Bilinçlenmeliyiz ve insanlığımızı kaybetmemeliyiz arkadaşlar!!!
  • Son olarak okurken insan pskolojilsinin analizini yapmak, farklı dünyaları keşfetmek gibi gelir bana ve bu keşfi sabırla, zaman zaman da ders çıkararak yaparım. İşte bu analizi en çok Gülseren Budayıcıoğlu hocamızın kitaplarındaki karakterlerle hele çirkin kız Ala’nın derin ve hüzünlü dünyasını keşfettiğim Hayata Dön kitabı. Bitirdikten sonra aslında çevremizdeki Ala gibi talihsiz insanlar ne kadar fazla diye düşünmekten de kendimi alamadım
Yazımı evde kalalım kitapla kalalım diye sonlandırırken aman kendimize azami ölçüde dikkat edelim.Maalesef ki bu virüsün hiç şakası olmuyor!!!