31 Temmuz 2020 Cuma

Can

      Sosyal medyada gezinirken bir haber dikkatimi çekti arkadaşlar. Son 21 saatte 10 kadın cinayeti işlenmiş, 10 can alınmış. Bu yazacaklarımın feministlikle alakası yok insan olarak düşünüyorum sadece; güçlünün güçsüzü ne denli katlettiğini gösteren bir günmüş. Yok efendim yasak aşk yaşadığı sevgilisiymiş, yok efendim kıskançlıktan dolayı nevri dönmüş gibi klasik nedenler sıralanıyor tabii, Bir kere bunları geçeceksin arkadaşım, kendinde Allah’ın verdiği canı alma hakkını nasıl  görebiliyorsun. Bu canilik doğal felaket olan koronayla günlük vefat sayısı bakımımdan neredeyse yarışacak duruma gelmiş. Ne kadar üzücü değil mi? Yine sosyal medyada gezinirken bir haber daha dikkatimi çekiyor. Eşine seni öldüreceğim diyen kişiyi ihbar sonucu polis bir durduruyor ki adam donanımlı ötesi yani savaşa gitse bu kadar teçhizat olur görünce nutkum tutuldu. Herhalde eşine seçme hakkı verecekti bunla mı yoksa şunla mı öldüreyim seni. Yaa benim aklım ermiyor bu olaya cidden eremiyor. Bir de tarih boyunca erkeğin kadını koruyup kolladığı söyleniyor (ki bence kimse kimsenin korumasına muhtaç bir şekilde yaşamamalı) da kime karşı korunuluyormuşuz. Böyle yapacaksanız bırakın arkadaşım kimse kimseyi korumasın!!!

21 Temmuz 2020 Salı

Kadın

        Günün nasıldı Nilay diye sorarsanız baş ağrılıydı maalesef derim. Nedenini tahmin edersiniz, sabah açığa çıkan insan vahşetinden dolayı. Allah’ın verdiği canı sen nasıl alabiliyorsun, bu hakkı kendinde nasıl görüyorsun aklım almıyor. Gerçekten her seferinde yeter diyorum(z). Ama bitmiyor hiçbir sefer peki neden? Çözümü ne sizce bu durumun? Her geçen gün neden daha çok artıyor? Cevabı çok basit aslında. Çünkü kadınların insan olduğunu unutuyorlar hatta bazen hemcinslerim bile unutuyor. Görüyorsun açık giyinmiş birisini hemen “cık cık böyle de giyinmez ki”, veya kapalı ama makyajlı tabi yorum çok basit “niye kapanmış ki bu kadar makyaj yapacaksa”. Evet evet bu eleştirileri maalesef biz kadınlar birbirimize yapıyoruz haddimizi fazlasıyla aşarak! Yani sana ne, o kişi rahat mı bırak takılsın. Maalesef bu kadının kadına bakışı. Şimdi erkeğin kadına bakışına gelelim: açık birisini görsün gözleri radar gibi diker kıt beyniyle ayıplasa bile. Aaa sanmayın ki kapalıya bakmıyorlar o şekilde tabii ki bakılıyor. Hıı bir de şu var ilişkide sen benim namusumsun, senden ben sorumluyum diye dolaşan piskopatlar var ki en tehlikelileri bu boyuttakiler. Bu kişiler okumuş, okumamış her kesimden çıkabiliyor  yani okumakla düzeltilecek bir durum değil maalesef. Toplumumuz bu bakış açısını düzeltmeli, aileler bilinçli bir şekilde çocuğunu eğitmeli. Kadın-erkek herkesin eşit haklara sahip olduğunun üzerinde durmalılar, herkesin kendi halinde kimseye zararı olmadan özgürce takılabileceğini, kadının bir mal olmadığını özellikle anneler öğretmeli. Bu bilinç olmadığı müddetçe biz daha çok görürüz bu vakaları üzgünüm..

7 Temmuz 2020 Salı

okursal farklılıklar:)

      Ben bir okuyucu olarak okurları naçizane kategorilere ayırdım. Yazımı okurken böylece siz de kendinize uygun kategoriyi keşfetmiş olursunuz. O zaman buyuralım eğlenceli yazımıza;
      İlk kategoriye desinler diye okuyanları koyuyorum. Toplumumuzda çok okuyan kişilere entel gözüyle bakıldığı için imaj olarak ben de entelim, çok kültürlüyüm izlenimi vermeyi sever bu kişiler. Ama sorsanız ne okudun anlat bakalım diye veya kitapla ilgili ufak bir ağız arasanız apışıp kalırlar, aklımda mı tutacağım canım o kadar detayı derler. 
        İkinci kategoriye entel olmadığını biliyor ama çok da olmasa yani arkadaşım ben kitap okuyorum diyenleri koyuyorum. Bunlar genelde aynı tür okuyan kişilerdir ki ben de önceden bu kategorideydim. Polisiye kitaplarından başka okumazdım okusam da çok nadir. Bu kişiler bence vizyonlarını pek geliştiremezler okuduklarından çok bir şey öğrenemeyeceklerinden.
          Üçüncü kategoriye tür ayırt etmeksizin boş zamanlarında kitap okuyanları koyuyorum ki aslında bunları denize düşen yılana sarılır düşüncesini benimseyenler olarak görüyorum ve hiç samimi gelmiyor bunların duyguları bana. Neden böyle düşündün şimdi derseniz sıkılmamak için kitaplara sığınır bu kişiler, işi bitince de paçavra gibi bir kenara atar. Yeşilçama bağladın nilay çok ağır olmuyor mu şimdi bu kadar yüklenmen diyenleriniz olabilir ama maalesef doğru. Ben de bir zamanlar kafa dağıtmak için sığınıyordum kitaplara ama dikkatinizi çekerim en yakın dost gözüyle değil. Kitap okumak için zaman yaratma değil de zaman öldürmek için kitap okuma diye de düşünebilirsiniz. 
       Son kategoriye okuduğu satırları bardağındaki çay gibi yudum yudum içen, kitap okumak için fazlasıyla özveride bulunup zaman yaratan okurları koyuyorum. Bu kişiler o kitapla yaşarlar bitirene kadar hatta bitirdikten sonra bile bir süre etkisinden kurtulamazlar. Aslında  bu kadarı çok da iyi  değil çünkü baş ağrıları eşlik eder okurken belli bir süre sonra. Şu anki durumumu bu kategoriye sokuyorum arkadaşlar.Engelleyemiyorum bu kadar etkilenmeyi çözümünü  şöyle buldum baktım kitaptan fazlasıyla etkilenmeye doğru gidiyorum hemen farklı türden bir kitap koyuveriyorum araya. Böylece tam adapte olmadan her çiçekten bal alarak yapıyorum okumamı. 
       O zaman sizin için kitap demek...
             

5 Temmuz 2020 Pazar

Hayat!!

       Bir günde hayatım altüst oldu derlerdi de abartılıyor gibime gelirdi hep ta ki yaşayana kadar. Gördüm ki hayatının alt üst olması için saniye bile yetiyormuş. Alt olan hayatın eski seyrine getirebilmen de çok uzun sürüyormuş tabii getirebilme imkanın varsa ne mutlu sana o da ayrı.
           Benim hayatımdaki sarsıntı iki yıl önce bugün oldu. Deprem mi desem tusunami mi bilemedim şiddetini. Her şey çok güzel başlamıştı hayatımızın en mükemmel tatilinden dönüyorduk ailecek. Derken Afyon’da bir kaza geçirdik mühendislik hatası yol yüzünden ki zaten kazaların çoğu orada oluyormuş. Yolculukta uyumayı seven ben gözlerimi bir açtım ki bembeyaz duvarlı bir odadayım dıt dıt sesleri eşliğinde. Neresi burası diye bakınırken ki boynumu hareket ettiremiyorum zaten doğru dürüst, teyzemi gördüm karşımda kuzum merak etme hepimiz buradayız diyor da burası neresi. Ben en son kardeşimin dizine kafamı koymuştum yastığım oydu kardeşim neredeydi ki annemle babam neredeydi. Kafamda deli sorular ama o kadar yorgundum ki sadece gözyaşıyla cevap verebildim teyzeme. Sonradan tabii öğreniyorum ki hayati tehlike yaşamışım 3 gün. Tabii biraz kendime gelince soruyorum nerede ailem. Ben böyleysem onlar nasıl.  Kıpırdanamıyorum ki gidip göreyim kimseyi. Korkularımın çok şükür yersiz olduğunu öğrenince gerçekten yeniden doğdum dedim, ailecek yeniden doğduk. Dolayısıyla 6 Temmuzu felaketimiz, 10 Temmuzu ise en ağır durumda olan ben hayati tehlikeyi atlattıktan sonra birbirimize kavuşmamız olarak adlandırıyorum. İyi ki varsın 10 Temmuz iyi ki. 
         Bu ikinci hayatım bambaşka bir Nilay’ın ortaya çıkmasına vesileymiş görmüş oldum. Oturamamak ne demek az bir süre olsa da yatağa bağlı kalmak ne demek onu gördüm. Destekli de olsa bir insanın oturabileceği an nasıl mutlu olabileceğini yaşayıp gördüm. Sağlığın önüne ne kadar gereksiz şeyler koymuşum farkına vardım. Yatakta oturabildim de acaba tekerlekli sandalyeye oturabilecek miyim korkusunu yaşadığımı çok iyi hatırlıyorum çünkü hastaneye gidip gelirken sedyeyle taşınmanın ne kadar canımı acıtan şey olduğunu yaşadım. Allah yardım etsin o durumdaki hastalara, anlayamazsınız sadece onu diyebilirim. Sonra hiç bilmediğim bir çevreye girdim. Evimden uzaklaşıp tedavi olmaya başladım. Dünya başıma yıkıldı modundayken bir baktım benden büyük küçük insanların da dünyası başına yıkılabilirmiş yaşayarak gördüm. Derken tekerlekli sandalyeye oturma seviyesine gelebildim. Ama daha yürüme aşamasına gelemedim şimdilik maalesef. Bu bir sınavsa azim ve sabırla bu sınavı vereceğim Allah’ımın izniyle. Eski Nilay olacağım hem de daha güçlü bir şekilde. Hala daha bazen bu yaşadıklarım bir kabus olsa ve gözümü açtığım an evimde odamda bulsam kendimi diye içimden geçiriyorum yalan yok. Sonrasında diyorum nilay kabus veya değil bunu yaşıyorsan bir şeyler öğrenmeye bak. Bana diyorlardı ki yeniden doğan bebek gibi düşün kendini. Ben fiziksel gelişimin her aşamasını sonuna kadar anlayarak yaşıyorum. Yürümenin ne demek olduğunu anlıyorum mantığını kavrayarak yürüyeceğim dahası anatomimizi öğrenmiş oldum fazladan.
         Şaka bir yana arkadaşlar hayatın kime ne getireceği hiç belli olmuyor. Anınızı dolu dolu yaşayın tabi kırmadan kimseleri. Bir de güzel dostluklar, arkadaşlıklar biriktirmeye bakın onlar en büyük destekçileriniz olabilir. Tabii içinden çürükler çıkabilir. Çok şükür çürükleri atmış oldum bu vesileyle. Hayat enerjiniz hiç sönmesin..

4 Haziran 2020 Perşembe

biraz hızlı normalleşmedik mi?

        Yeni normalleşme sürecine adım attığımız şu günlerde sizce de biraz hızlı normalleşmedik mi? Evet tabii ki hayat normale dönecek yani dönmeli. Bunu kabul ediyorum ama yavaş yavaş normale dönseydik daha iyi olmaz mıydı? Alışveriş merkezleri açıldı, restoran-kafeler açıldı ne güzel de daha normalleşmenin ilk gününde arkadaşlarla buluşup starbucks toplantıları yapman için açılmadı  aslında bilmem farkında mısın? Daha doğrusu çok mu acildi o buluşmalarınız, bekleyemez miydiniz? “Ama çok özlemiştik birbirimizi kaldığımız yerden devam edelim dedik”  diyorsunuz belki ama farkında mısınız vaka sayısı 0’a inmedi, bu virüs tamamen ortadan kalkmadı! Yoksa size böyle bir haber mi geldi? Eğer öyleyse söyleyin herkes bilsin!
       Bu haftabaşında haberlere bakarken tedbirsiz veya keyfine dışarıda bulunan insanları her gördüğümde “pardon kardeş beyin diyorum ya hani senin düşürdüğün!” diye geçirdim durdum. Böyle şımarıkça bencilce davranmaya kimsenin hakkı olmamalı bence. Unutmayalım arkadaşlar, çok da geçmedi üzerinden, 1 kişide ortaya çıkmasıyla başlamıştı her şey. Bir de böyle sorumsuzca davranmaya niyetlenen arkadaşlara tavsiyemdir; sen gençsin belki kronik bir rahatsızlığın yok sana bir şey olmayabilir ama taşıyıcı olup annene, babana, dedene, hasta birisine taşırsan o virüsü ve onlar etkilenirse , işte bu senaryoyu düşün sonrasında da virüsten etkilenenlerin yaşadıklarını gözünün önüne getir. Diyeceklerim bu kadar!

27 Mayıs 2020 Çarşamba

ölümden başkası yalan

   ...yalan başkası yalan, dünyada ölümden başkası yalan... çok sevdiğim bir şarkıdır hiç ne kadar doğru olduğunu düşünmeden sevivermiştim. Sonra zamanla sevdiklerimi kaybettikçe sözleri çok anlamlı demeye başladım ve her kayıpta aklıma bu şarkı geliyor. Yine yadıma düştü bu şarkı çocukluk arkadaşlarımdan birinin göçüp gitmesiyle..
     Bütün arkadaşlıklar özeldir evet ama yıllarca görüşmemene rağmen her görüştüğünde muhabbettinizin ve sıcaklığının kaldığınız yerden devam ettiği çocukluk arkadaşlıkları daha özeldir bence hiç kuşkusuz. Hele ki Anadolu’da geçmişse bu en güzel dönemleriniz, mahalle-sokak arkadaşlığı kurabilmişseniz işte böyle gerçek arkadaşlık edinmişsinizdir. Bir gün sabah bir kalkıyorsunuz ki o arkadaşınız vefat etmiş. İlk başta anlayamıyorsun, nasıl yani, kim deyip duruyorsun. Daha doğrusu konduramıyorsun , ee hasta değildi, ee bir sıkıntısı yoktu. Ya nasıl ya deyip duruyorsun bir süre, gençti o genç benle yaşıt diyorsun ki sanki senden küçük kişiler ölmüyormuş gibi. Nutkun tutuluyor, akıl tutulması yaşıyorsun, beynin uyuşuyor. Biraz zaman geçtikten sonra anlayınca eee şimdi annesi  ne yapacak ki demeye başlıyorsun. O kadın çocuklarını nasıl özveriyle büyüttü, nasıl üstüne titredi.. Allah’ım sabırlarından ver diyorsun..Ve sonra aklına kardeşi geliyor ve böğrüne bir taş oturuyor. Evet anne değilim çok fazla anlayamam ama canımı istese veririm dediğim kardeşim var. Ben bir abla olarak kardeşinin durumunu tasavvur edemiyorum, canından bir parça koptu gitti değil canının küçük bir parçası kaldı dünyada gibi geliyor bana. Allah’ ım dayanma gücü ver diyebiliyorum sadece. 
      Bu yazıyı yazma nedenim, son görevimi yanında olarak yerine getiremiyorum bari duygularımı dile getirip yazıya dökerek yapayım çünkü biliyorum ki görüyorsun, Güle güle arkadaşım, yerin her zaman özel kalacak...
       

21 Mayıs 2020 Perşembe

deli miyiz akıllı mıyız??

     Biliyoruz ki bu pazar Ramazan Bayramı ve biz toplum olarak bayramlarda çok mutlu hatta küçük çocuklarımızla birlikte çok heyecanlı bir ruh hali içinde oluruz ya benim aklıma bir soru geldi. Madem biz bu kadar değer verip coşkulu sevinçli oluyoruz  bu günlerde peki neden “deliye her gün bayram” diyoruz? 
      Bayramla mutluluk geliyorsa, bir gün de olsa derdimizi bir kenara atabiliyorsak niye her günümüzü bayram tadında yaşamayalım ki? Daha doğrusu şu soruyu sorayım dertsiz , tasasız yaşamaya çalışan en azından içindekileri dışarı yansıtmamaya çalışan insanları niye böyle adlandırıyoruz ki? Bayramlarda takındığımız ruh halini niye hayatımız boyunca sürdürmüyoruz ki? O ruh halimizi delilik olarak tanımlıyorsak o zaman bayramlarda ne oluyoruz? Ya arkadaşım kafa mı buluyorsun bizimle diyebilirsiniz belki ama bu sorular sizin hiç aklınıza gelmiyor mu?
    “Nereye varmaya çalışıyorsun açıkça söyle” deyişlerinizi duyar gibiyim!! Şunu söylüyorum mutluluğumuzu, özgürlüğümüzü kısıtlattırmayalım, kısıtlamayalım. Unutmayalım ki kaçırdığımız 1 saniyenin bile telafisi yok. Varsın deli olarak anılalım, kimseye kulak asmadan hayatı hep bayram tadında yaşayalım arkadaşlar:). İyi bayramlar!!